Tanışanların anlaşması

23 3 0
                                    


~Yazardan
Bir gelincik çiçeği gibi sakinlik, fazla kırılgan... Her zaman önce başkaları gelir aklına. Ne zaman üzülse, ' yaşadığıma benzer olayları yaşayanlar ' üzülmesin diye endişelenip, empati kurar. Kendisinin asla uygulayamayacağını bildiği nasihatler verir. Sessiz ve sakin kalmak zamanla öldürür insanı. Ve bazen ölümler ve intiharlar onlarca ilaç içerek gerçekleştirilmez, kendini bıçaklayarak olmaz, uçurumdan atlayarak olmaz... Bazen insan ruhuyla intihar eder. Ruhunu idam ipine bağlar ve duygularını bıçaklar. Sakin insanlar içinde bir psikopat yaratmış olabilir. Sakinliğin katili çoktur. Ama en çok sakinleri ruhunu ve duygularını idam etmeye , içinde bir psikopat yaratmaya , sakinliğinin katili olmaya iten; sevdiklerinin ona söylediği birkaç kelam veya sakinlerin söylediği bir kaç kelimedir. Sakin insanları kullanmayın. Sakinler birer kitap değildir öldükten sonra anlaşılmak bir işlerini yaramaz.

Dört çocuk uyandı, sorguladı. Gecenin bir yarısı gördükleri rüyaları, birbirlerini tanıdıklarını hissetmelerini. Dört çocuk sorgulamaya devam edecekti elbet, ancak sorgulamaya devam etmeyecek tek bir kişi olacaktı. Başlarından beri onları izleyen, gözetleyen ve not eden. Kendini geliştiriyordu ve duygularını söndürüyordu. Aralarında biri yok olmadan onların var olması imkansızdı, ama yok oluşa daha zaman vardı. Duygusuz, kalpsiz ve vicdansız adam tam anlamıyla hazır değildi. Dün hikayenin ilk günüydü kim bilir bu adam hazır olduğu zaman hikayenin sonu olacaktı.

Saat sabahın altısıydı. Rüzgar uyandı, içinde kötü bir his vardı. Babasıyla yaşıyordu.
Annesi can vermişti. Kalkıp balkona çıktı, soğuk hava yüzüne bir tokat gibi çarptı kendine bir kahve alıp soğuk havanın hissiyatına bıraktı kendini. Yağmur da o sırada soğuk suyla yüzünü yıkıyordu. Erken kalkmaya alışmıştı. Ne yaparsa yapsın isterse sabahlasın dört saatten fazla uyuyamıyordu. Ama sert müzikler dinlemek iyi geliyordu kulaklıklarını taktı ve yalnız kalınca olan tüm ruhsuzluğu ile içini kötü bir hissiyat kapladı. Ne vardı ki dünyanın en duygusuz insanlarından biriydi ama herkes onu en anlayışlı insan bilirdi. Tam bir psikopattı hem vicdanlı hem vicdansızdı. Bir sevdiği için dünyanın en tatlı insanı görünebilirdi ancak sevdiğine zarar gelirse dünyanın en acımasız kişisi olabilirdi. Kimse beyninin içinden geçen düşünceleri bilmiyordu. Kimse kimsenin düşüncesini bilmiyordu dünyadaki tek masum insanlar; bebekler ve çocuklardı. Şüphesiz çocukları masumluğundan koparanlar yetişkin insanlardı. Bazıları doğuştan canavar oluyordu ama bazıları canavar olarak doğmuyordu canavara dönüşüyordu. Bunun sebebi ise tekrardan insanlar oluyordu. İnsanların birkaç kelimesi. Okul vakti geldi hepsi hazırlandı ve okula geldiler. Daha erken saatlerdi okul saat 8:30 da açılıyordu ancak saat daha yediydi. Havada cinayet kokusu vardı ancak Dört çocuk henüz farkında değildi.

 
Rüzgar ve Yağmur koridorda karşılaşmıştı ama pek de uygun olmayan bir zamanda. Ortada bir ceset vardı , bir ucunda Yağmur bir ucunda Rüzgar. Bir cesede , bir birbirlerine bakarken buldular kendilerini. Rüzgar, Yağmur'un tam gözlerinin içine baktı. Ama ne gözyaşı düştü gözünden ne gözü doldu boş boş acı içinde bakıyordu. Yağmur buna bir anlam yükleyemedi, yerde kanlar içinde yatan adamı tanımıyordu. Yavaş ve sakin adımlarla Rüzgar'a doğru yürüdü yavaşça omzuna dokundu; "İyi misin?" karşısındaki adam çaresizce bakıyordu sadece. "Tanıyor musun?"  Rüzgar kafa salladı. "Tanıdığım tek kişiydi , o da gitti." Yağmur anlamsızca baktı tam olarak anlayamamıştı. "Babamdı." dedi boğuk bir sesle Rüzgar. Kafasını Yağmur'un omzuna yasladı. Yağmur bu hareketi beklemiyordu ama garip karşılamadı aksine Rüzgar'ın sırtını sıvazladı. Ancak bu cesedin kameralı bir okulun koridorunda ne işi vardı ve kimse yoktu? Rüzgar'ın ağlamamış olması da garibine gitti. Acilen bu ortamı terk etmeleri gerekti. Yağmur'un bir nevi Rüzgar'ı sürüklemesiyle müdürün odasına gidip durumu anlattılar. Veya anlattıklarını sandılar. Anlattıkları olayı müdür duydu , veya müdür sandıkları kişi. Yağmur anlattı , Rüzgar dinledi tepkisiz kaldı. Kalbinin olduğu yeri ovalıyordu bir eliyle. Hiç gözyaşı dökmüyordu , veya dökemiyordu.

 Ancak bu Yağmur'un gözünden kaçmıyordu. Odadan çıktılar. "Evin nerede?" diye sordu Yağmur. "Bilmiyorum." "Nasıl? Nerede yaşadığını bilmiyor musun?" dedi tereddütle Yağmur. "Biliyorum, boş ver saçmaladım sadece. Sen derslere katıl, ben eve gideceğim galiba." Bu cümleyi söylerken bile içinden davet etme isteği geçmişti Rüzgar'ın ama ne vardı ki ; normalde yapmaya çekineceği şeyi bu halde hiç yapamazdı. Babası onun tek varlığıydı. Tek başına kalacaktı galiba içindeki sızı çok fazlaydı. O zaten hep yalnızdı ama babası yaşıyordu. Elinde hiçbir şey kalmamıştı. " İstersen eşlik edebilirim." Yağmur duraksadı. "İstersen ama.." dedi tereddütle. Rüzgar bunu çok isterdi ama acısı o kadar derindi ki hem ağlayamazken, bir de yanında birinin olmasını kaldıramazdı. "Teşekkür ederim ama dersleri kaçırmanı istemem. Kendim gitsem daha doğru olacak." Dedi istemeye istemeye. "Emin misin?.  Rüzgar tekrardan mecbur olduğu için kafa salladı.  Yağmur sadece Rüzgarsın gözlerine baktı ve otobüse binişini izledi.

Sahi ya kimdi bu iki yabancı? Kimdi bu Rüzgar? Kimdi bu Yağmur? İsim söylemeye bakarsak ikisi de kim olduğunu biliyordu. Ancak kim olduklarını biliyorlar mıydı? Kalplerinde bir şey sızlıyordu bir yerlerde. Ne yaşanmıştı bu sabah? Nerde Rüzgar'ın gözyaşları? Sanıyor ki Rüzgar bu acı bana mahsus. Oysa Yağmur'un içi titremedi mi o cesedi gördüğünde, Rüzgar'ın 'babamdı' dediğinde? İçi kanıyordu ikisinin de. Rüzgar belki 20 yaşında bir gençken bu olayı yaşamıştı. Peki ya Yağmur. O henüz  7 yaşındaydı.

******


YALAN VE LANETWhere stories live. Discover now