40

952 37 83
                                    




Yaşamın bu kadar kırılgan ve naif oluşunu beynim algılayamıyordu,bu kadar kolay mıydı hayattaki herkes üstelik gitmez dediğin hayatının her döneminde olan insanlar öylece bir anda gidebilir miydi?

Birin ardından 'Artık yok' demek nasıl bu kadar kolaydı.

Bir nefes çektim içime fakat bu daha önceki her nefesime bedel bir ızdıraptı beni sadece ölü yapmıyordu ama bedenimin içinde bir ölünün cenazesinin kıvrandığını hissediyordum.

Odanın kapısını yavaşça ittirdim çıkan gıcırtılı ses sinirlerimi germişti,ellerim benden bağımsızlığını ilan etmeye çok hevesliydi ve bu gıcırtıyla titrediklerini gördüm.

Hissetmedim ellerimin titrediğini hissetmedim sadece gördüm bu beynimin ruhumdan ayrı haraket halinde olduğu anlamına geliyordu.

Ayaklarımı zorlayarak bacaklarımı taşıma ikna ettiğimde ağır adımlarla oda da ilerledim.

Üzerinde sarımsı bir halde batmakta olan gün ışığının vurduğu üstüne bordo renk çarşaf örtülü yatağa yavaşça oturdum.

Bakışlarım yastıklara kaydı,ordan da yatağın karşısında duvarı kaplayan fransız balkonun camına değdi.

Bahçe...bu bahçeyi görmek daha önce hiç hissetmediğim bir acıyı ciğerime saplıyordu oysa ki bu bahçe çocukken oynadığım,
ergenken çimlerine uzanıp müzik dinlediğim,anneme hamile olduğumu söylediğim gün çocuğumun, burda koşuşturduğu günlerini hayal ettiğim bahçe değil miydi?

Ne değişmişti yada ne eksikti?

Sadece annem mi yoksa bende mi onunla beraber eksilmiştim?

Kapının kenarından birinin durduğunu hissettim,yavaş adımlarla yanıma geldi.

Yaşlı gözlerim artık bulanık görüyordu ama onun yüzünü seçebiliyordum.

"Annem bir daha gelmez mi baba?"

Sesim titriyordu bu sorum Çınarın bana sürekli sorduğu o masum soruları hatırlatmıştı u an bu aciz halde ondan bir farkım kalmıyordu bende camlarda annesinin gelmesini bekleyen saçları tokalı oyuncak bebek gibi her yeri süslenmiş annesinin prenses dediği o minicik Buseydim.

"Gelmez kızım"dedi babam,ondan nefret edemeyecek kadar yorgun düştüğümü hissediyordum.

Acele etmeden yanıma oturdu.

"Ben ne yapacağım şimdi?"

Gözlerini bana dikti griye yakın ingiliz köklerine has tuhaf bir rengi vardı gözlerinin,bu gözler beni hep ürkütmüştü.

"Alışacağız kızım"

"O öldü baba..."

"Herkes ölür Buse"

İlk defa ifadesiz değildi,canının yandığını ömrüm boyu yalnızca bir kez görmüştüm,annemin öldüğü gün...

Babam kimseyi sevmezdi kendi öz kızını,torununu bile ama bugün görebiliyordum bir kişiyi tüm ömrünce bir kişi sevebilmişti annemi...


"Sen nasıl dayanıyorsun?"

"Buna mecburum insan mecbur olunca sınırlarının çok ötesine gidebileceğini bilmez,mecbur olunca dalabiliyorsun işte"

Burada daha fazla  durmak istemiyordum kanayan bir yaraya tuz basılıyormuş gibi hisse bulanmıştım, böyle sanki panik atak geçirirken öleceğinin telaşına kapılmak, üstelik her hece ölüm korkusuyla uyanmak gibi bir şeyler sardı içimi.

ARKADAŞDonde viven las historias. Descúbrelo ahora