6.Bölüm

106 16 18
                                    

James onlarla birlikte geçen 6 yılda çapulcu sorgusundan kaçamayacağını öğrenmişti.

Ama şuan hiç kaçamıyordu, onu gözleyen şifacı bunda büyük etkendi.

"Çatalak sana inanamıyorum! Hasta olman senin suçun değil ama bize bir şeylerin yanlış olduğunu söylemen gerekirdi. Süpürge üstünden düşmeden anlayabilirdik bir şeyleri."

Remus öfkeyle konuşuyordu. Arkadaşlarına çok bağlıydı. Köpeğe dönuşen egolu arkadaşlarına daha çok. James'in böyle bir şeyi saklamış olmasi delirtiyordu onu.

"Sana yardımcı olurdum Çatalak, hepimiz olurduk."

Peter ona hayal kırıklığı ile bakıyordu, hepsi öyleydi.

Sirius bir şey demedi. Yavaşça yatağın başına oturdu ve James'i omzuna yatırdı. Ela gözleri yaşla dolarken hıçkırarak ağlamaya başladı James. Remus ve Peter da onlara hızla katıldı. O tuhaf gurup sarılmasını yapıyorlardı.

James rahatlamış hissetti. Rahatlamıştı, arkadaşları öğrenmişti. Tek başına anlamdıramadığı şeylerin altında kalmak zorunda değildi artık.

Kendini tutamadı göz yaşları gözünden izin istemeden akıyordu. Biraz sakinleşince çapulcular ayrıldı.

"Teşekkür ederim çocuklar."

James burnunu çekip hafif gülümseyerek konuştu. Sözü Remus devraldı.

"Bundan sonra kolay kaçarın yok James biliyorsun değil mi?"

James hızlıca başını salladı. Erimek istemiyordu, kaçarı olsun istemiyordu.

Bir anda hızla açılan revir kapısıyla hepsi oraya döndü. Fleamont ve Euphemia Potter gelmişti.

"Ah, James nasıl bu hale geldin."

Annesi sözleri üstüne sımsıkı sarıldı ona. James yeniden ağlamamak için zor duruyordu.

Sirius yatağın başından kalktı. Fleamont oraya yerleşirken Euphemia yatağın öbür ucuna oturmuştu. İkisi de oğullarını sarıyordu. James başını babasına yasladı ve derin bir nefes aldı.

"Özür dilerim."

Euphemia yattığı yerde doğruldu. Elleri James'in yüzünde gezindi. Yüzünde şefkatli bir gülümseme vardı.

"James, bana bak kuzum. Bu özür dilemen, kendini suçlaman gereken bir konu değil hiç olmadı. Grip olduğunda bizden özür diliyor musun?"

James yavaşça başını hayır anlamında iki yana salladı. O da doğrulmuştu, kaşları çatıktı.

"Anne ama-"

Euphemia sözünü kesti, oğlunun kendini suçlamasından nefret ediyordu.

"James, bak bütün bunlar çok kötü evet. Ama senin suçun değil bebeğim. Sen hiç bir şey yapmadın. Bu psikolojik bir hastalık. Tıpkı grip gibi."

Euphemia tatlıca gülümsedi oğluna. Her şeyiyle babasına benziyordu ama gözlerini ondan almıştı.

Fleamont sözü devr aldı.

"Ne olursa olsun yanındayız James, senin için her şeyi yaparız anladın mı? Sen bizim için her şeysin. Nasıl olur da seni bunun için suçlarız ki? Bu senin elinde olan bir şey değil. Asıl suçlu bunu anlayamadığımız, bu kadar ilerleyene kadar görmediğimiz için biziz."

James onlar gibi düşünmüyordu. Karşı çıkmaya gücü yoktu ama. Sessizce oturdu orada.

Sirius bir anda hızlıca çıktı hastahane kanadından. Elleri titriyordu, girebileceği en gizli araya girdi ve yere çöktü.

Her ne kadar kaçsa, kurtulsa da nefret ediyordu ailesinden. Regulus hasta olduğunda ona affedilmez lanetle cevap vermiş. Ölümüne zarar vermişlerdi kardeşine. Neden Fleamont ve Euphemia da olan şefkatin bir damlasını almamışlardı? Bir damla bile bütün hayatını değiştirirdi çünkü. Sirius bunu biliyordu. Regulus bunu biliyordu.

Remus onu bulmanın verdiği rahatlamayla derin bir nefes verdi ve yanına çöktü hızlıca.

"Sirius, bana bak."

Sirius yavaşça kafasını kaldırdı ve solunda olan Remus'a döndü.

Gri gözleri kızarmıştı. Ellerini saçlarından geçirdiği için saçları dağılmış, zaten düzgün takılmayan kıravatı ise kim bilir neredeydi.

"Senin suçun değil, hiç bir şey senin suçun değil. Oradan kurtulman gerekiyordu. Eğer isterse Regulus'ta seninle gelebilirdi. Sordun, sordun değil mi?"

Sirius kafasını yukarı aşağı salladı. Sormuştu.

"Ama o gelmedi, orada kalmayı seçti. Doğru mu?"

Sirius yeniden kafasını salladı. Remus'u onaylıyordu ancak öyle düşünmüyordu.

"Gelmedi değil Aylak, gelemezdi. Benim suçum onu o bok yuvasında bırakmam benim suçum."

Sirius bu konuyu ilk Remus'la konuşmuştu. En detaylı ona anlatmıştı. Her şeyi biliyordu aylağı.

"Hayır Sirius, senin suçun değil. Senin suçun olamaz. Gelememesi bile annen ile babanın suçu."

Remus kollarını Sirius'a sardı sakince. Uzun ve sıkı bir sarılmadan sonra ayrıldılar. Gözleri birbirindeydi.

Sirius onun bu kadar yakınında olup bir şey yapamamadan nefret ediyordu. Çikolata kahvelerine dikti gözlerini. Bakışlarıyla anlatmaya çalıştı. Tutamadı kendini dudaklarına indi gözleri.

Remus düşünürken dudaklarını ısırırdı. Hep çatlak ve kuruydu. Ama bu bile onları çekici gösteriyordu. Remus'un gözleri de dudaklarına inmişti. Anlıyordu.

Tutamadı kendini. Hayır tutmadı.

Elini yavaşça yüzüne çıkarttı. Yaralarını okşadı. Ensesine indirdi sonradan.

Remus kesinlikle aptal değildi. Sonraki hamleyi anlamıştı. Durdurmak istemedi.

Sirius ensesinden kendine çekti onu ve dudakları birleşti.

Sihir gibiydi. Uyumları, hareketleri, hissettikleri. Hepsi sihirliydi.

Önce çekingen bir şefkatle öptü onu. Ayrıldı sonra. Remus gözlerine bakıyordu.

Remus'un gözleri daha fazlasını haykırıyordu.

Ensesindeki elini boynuna aldı ve kravatından kavrayarak kendine çekti

Yeteri kadar beklemişti. Dudakları yanıyordu ve onu söndürebilecek tek kişi Remus'tu.

Dudaklarını birleştirdi. Mükemmeldi.

Dudakları şahane bir ahenkle hareket ediyordu. Uyumları harikaydı. Sirius onu hafifçe yatırdı. Elleri belinde geziniyor, yaralarını okşuyordu.

Dili içeri girmek için izin istiyordu. Remus hafifçe dudaklarını araladı ve gerekli izni verdi.

Sirius bir anda kendini alta bulunca şokla gözlerini açtı ve dudaklarını ayırdı. Remus'un yüzünde hoş bir gülücük vardı.

"Bir kurtadamı altta bırakabileceğini sanmadın değil mi?"

Sirius gülümsedi. Onu çok seviyordu. Her şeyden çok.

Remus bu sefer dudaklarını birleştirmek yerine boynuna yöneldi. Önce öperek kendine bir çizgi oluşturdu. Küçük öpücükleri Sirius'u gıdıklıyordu ama Sirius o kadar korkuyordu ki bunun gerçek olmamasından, bozulmasından sesini dahi çıkarmadı.

Remus bu sefer bir nokta da durdu. Bir kez daha dudaklarını bastırdı ve dudaklarını yaladı. Sirius bunu hissetmişti. Böyle bir şeye inlememek için zor duruyordu.

Remus dudaklarını kaldırmadan mırıldandı.

"Kendini tutma pati."

Seçtiği bölgeyi emerken Sirius kasıldı kendini Remus'a bastırmıştı böylece. Ağzından hafif bir inleme döküldü.

Remus'un gülümsediğini hissediyordu. Onu gülümsetmek için her şeyi yapardı.

Wolfstar'a biraz fazla aşığım sanırım. Ama uyumları mükkemel bu su götüremez bir gerçek. AMA BEN BUNLARA NASIL SMUT YAZACAGIM

İnto the Stars- Jegulus Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin