45

3K 190 156
                                    

Ağır ağır yürüdü genç kız.

Kalbindeki, içinde anlamını bile bilemediği tüm duyguları taşımaya çalışarak yürüdü çimenlerin üzerinde. "Neden?" Diye sormadı. Sorsa ne fark edecekti ki? Olan olmuştu çoktan. Ne yakınmanın, ne bağırmanın faydası vardı bu saatten sonra.

Ayağı taş zemine çarptığında sırtındaki, gönlündeki, aklındaki tüm ağırlıkları yerde yatan adamın baş ucuna koydu. Hep böyle yapardı. Ne zaman düşse bu adam tutardı ellerinden. Dizini çarptığında kanamasına rağmen dizine narin buseler konduran bu adamdı. Saçlarını tararken özen gösterir, bir kere bile 'ah' diyecek olsa tüm gün vicdan azabı çeken adamdı bu adam. Bir masal anlatırdı kendisine her akşam. Aynı masalı yıllarca dinlese de sıkılmazdı ki. Nasıl sıkılabilirdi? O masalı okuyan, söyleyen de bu adamdı.

"Baba"

Ağlamak için tüm iradesini kullanan gözlerine hakim olmaya çalıştı. Söz vermişti bu adama. Ağlamayacaktı hiçbir zaman, kendisinin yanında olduğu süreler hariç...

Çünkü bu adam kaldırırdı onu. Yine okşardı saçlarını. Yine öperdi gözlerinden nazikçe. Ne anlatsa dinlerdi. Dinleyecekti. Emindi.

Yine gelmişti. Şimdi de dinleyecek miydi peki? Ondan sonraki hayatını anlatsa yine öpecek miydi gözlerinden?

"Geçecek yavrucuğum..."

Diyecek miydi? Demeyecekti değil mi? Belki dinlerdi ama öpmeyecekti, öpemeyecekti gözlerinden. Kabullenmek istemediği gerçeklik rüzgar misali çarptı suratına. Çarpsındı. Çarpmalıydı çünkü hala idrak edemiyordu.

"Geldim baba..."

Geldim.

Tüm dertlerimle, az önce baş ucuna bıraktığım irili ufaklı tasalarımla geldim. Aman diyeyim! Almaya kalkışma onları. Bilirim, yine tüm bu ağırlığı çekip kendine almaya çalışacaksın.

Yapma bu sefer olur mu?

Ben senin yavrucuğunken böyle fazlalıklarım yoktu baba. Beni bu iğrençliklerle hatırlama.

N'olur...

N'olur yine senin küçük kızın, yavrucuğun olayım. O yüzden bırak, alma bu sefer. Yine onlarla döneceğim o köhne eve. Yine rezilliğimle dolaşacağım etrafta.

Yavrucuğun büyüdü baba.

Büyümek isterdim ya her gün. Bakma dudaklarımın kıvrıldığına... Güzel değilmiş. Sen hep söylerdin gerçi. Büyüdüğünde özlersin bu zamanlarını derdin.

Özledim baba.

Hemde nasıl özledim bir bilsen. Şu burnumdaki sızının kaç senedir dinmediğini bilsen... Sahi, bilsen geçsin diye gelirdin değil mi?

Gelirdin baba...

"Şimdi neden gelmiyorsun?" Demeyeceğim sana. Masallarımdaki o güzel kadınla buluştun değil mi? O hayretle okşadığın toprak rengi saçları okşuyorsun değil mi? O kadın dedim ama... alınmaz değil mi?

Annem alınır mı ki bana?

Alınmasın olur mu? Söyle anneme. Beni doğururken çektiği çilelere değecek bir hayat yaşayamadığım için alınmasın bana.

Tamam mı baba?

Sen yağmuru sevmezsin. Gözyaşlarımı sevmezsin. O yüzden dokunmuyorum sana. "Neden sarılmadın?" dersen diye söyleyeyim şimdiden. Üzülme o yüzden. Gözyaşlarım kuruduğunda sarılacağım sana. Belki sen de bana sarılırsın ha?

ER BAHTI ~yarı texting~ (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin