Hayatında ilk kez doğum gününde kutlayan bir kızın doğum gününü ne mahvedebilir? Pastanın bozulması mı? Kimsenin gelmemesi mi? Hediye verilmemesi mi? En kötü ne olabilir?
Benim ilk doğum günümde savaş çıkmıştı. Halkımdan en az 50 kişi öldürülmüştü. Bense tam karnımdan vurulmuştum. Beyaz güllerin hepsi kırmızı olmuştu. Halkımın kanı sayesinde beyazlar kırmızı olmuştu. Ellerimi karnıma koydum ve ellerimi çektiğimde kanamamın çok fazla olduğunu fark ettim. Etrafa baktım. Nigel ne olduğunu anlamıyordu. Bana doğru döndüğünde gözleri şaşkınlıkla açıldı çünkü yaralandığımı görmüştü. ''Alex!''
''Sakin Nigel pek bir şey yok...''
''Ne yapacağız? Sen yaralısın, benim gücüm hiçbir işe yaramaz.''
''Gücümü kullanacağım.''
''Saçmalama tam anlamda kontrol edemiyorsun. Hem de gücün sana zarar veriyor.''
''Sakin ol ne yapacağımı biliyorum.'' Kara lanetle yaradaki boşluğu kapatarak daha fazla acı çekmemi engelleyecek bir duvar yaptım. Nigel'ın omzundan destek alarak ayağa kalktım ve ülkeyi koruması için ateşten bir kalkan yaptım. Ülkem küçüktü bu yüzden bunu yapmam çok uzun sürmemişti. Nigel'ın benim konuşma yapmam için önceden getirdiği megafonu açtım ve konuşmaya başladım. '' Herkes beni dinlesin! Hızlıca mağaraya girin ve çıkmayın! Tekrar ediyorum. Mağaraya girin ve çıkmayın! İçeride yeterince yiyecek ve su var.''
Halkım koşarak mağaraya sığındı. Bu şekilde benim görüş alanımda açılmış oldu. Halkın tamamı mağaraya girdiğinde üç kat kalkan yaptım mağaranın etrafına. Birinci katmanda rüzgar, ikinci katmanda ateş, üçüncü katmanda da kara lanet vardı.
''Yardım çağırmalıyız Alex. Çok fazla düşman var.''
''Bu işin arkasında kim varsa onu öldüreceğim.''
''Duymuyor musun yardım gerek, her zaman güçlü olamayız!''
''Sence güvenebileceğimiz başka bir ülke veya ordu var mı Nigel? Yok! O zaman nasıl çağırabilirim?''
''Ne bileyim? Sen bizim liderimizsin. Ben değilim.'' Bakışlarımı karşıma çevirdim. Ama karşımda anlayamadığım bir manzara vardı. ''Bu da kim?'' Biri bizim için dövüşüyordu ve ben onu tanımıyordum. Tamam, sadece bir gölgeydi ama askerlerimi gölgelerinden bile tanırdım. O bizden değildi. Düşmanların arasında sıkıştığını görünce koştum ve yardıma gittim. İki düşman askerini arkasına bıçak geçirerek öldürdüm ve ona dövüşecek yer açtım. Gayet iyi dövüşüyordu ve hareketleri tanıdık geliyordu. ''Kimsin sen?''
''Dövüş sitilimden tanıyacağını düşünmüştüm Alex illa sesimi mi duyman gerek?'' Sera...
Neden buradaydı. Düşmanım mıydı yoksa değil miydi? '' Buraya nasıl geldin ateş kalkanı yapmıştım.''
''Ateş kalkanını yapmadan önce buradaydım. Hem bana doğum günü davetiyesi göndermedin mi?'' Nigel...
''Nigel göndermiştir. Yoksa bugünün doğum günüm olduğunu bilmiyordum.''
''Vuruldun mu sen?''
''Evet de keşke hatırlatmasaydın acısını unutmuştum.''
''Pardon. Kim çıkardı savaşı?''
''Bilmiyorum. Ama askerler çok fazla umarım yanında birilerini getirmişsindir.''
''Getirmedim çağırdım gelirler birazdan açarsın kalkanı.'' Bunu duyunca kalkanı hemen açtım.
''Artık açık. Zaten bütün halk mağarada.''
''Tamam. Kaç askerin var şuan?''
''En son... Hatırlamıyorum.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shiva: Ateşten Taç
ActionNe olursa olsun ailemi bulacaktım ve sonrasında da insanlara onların bana yaptığı haksızlıkları göstererek gücümü gösterecektim... - Alex...