1.6

64 2 14
                                    


Etraftaki dağınıklığa baktım, evimiz hiç olmadığı kadar dağılmıştı. Daha şimdiden etrafı toplarken yorulduğumu söyleyebilirdim. Yerdeki halıların üstü yemek artıklarıyla kaplanmıştı, bulaşıkları saymıyordum bile.

Son klan misafirler toplu halde dışarı çıkmaya karar verdiklerinde kapıya doğru yürüdüm, onları hem uğurladım hem de Battal'a kapıyı açmam gerektiğini bildiğimden geri adım atamadım. İnanın ki içeri girmesini hiç istemiyordum. 

Biraz korkuyordum da. Neden geldiğini çok yakında anlayacaktım oysaki. Misafirler kendi aralarında sohbet etmeye aşırı derecede odaklanmış olduğundan beni pek takmamışlardı. Kapıyı açtığımda Battal'la göz göze geldik. Abisininkiyle birebir aynı olan masmavi gözleriyle beni süzmüştü. 

Askerlere has olan ne öfkeli ne de sakin yüz ifadesiyle bakmıştı. Daha çok kendinden emin, kararlı gibi gözüküyordu. İçeri girmedi, önce misafirlerin çıkmasını bekleyerek kabalık yapmadı. 

Misafirler merdivenleri inmeye başladığında dik duruşunu bozmadan içeri girdi, ayakkabılarını kapıya tutunarak çıkardı. Benimle konuşmadı, sanırım ilk soruyu sorması gereken kişiydim. Ayakkabılarını alıp ayakkabılığa bıraktı. Terlikleri çıkardı ve giydi. Kendi işini bana bırakmamakta ısrarcı gibiydi.

"Yani... Israrcısın?"

Yanımdan geçerken gözlerime birkaç saniye süzdü. "Fazla konuşmak istemiyorum." 

"Tamam, o zaman her ne diyeceksen de ve git. Uzun tutmamıza gerek yok bu işi." 

Öfkelenmemek için dudaklarını saniyelik olarak birbirine bastırdı. "Amacım da o zaten." Oturma odasına doğru yürüdüğünde peşinden geldim. Gördüğü görüntü karşısında şok olmuştu. "Oha burası domuz ağırından farksız." diye mırıldandı kendi kendine.

Duymamış gibi yaptım çünkü duymadığımı sanmıştı. Ona hak veriyordum, ayrıca şu an oldukça komik gözüktüğünden kızamazdım. "Her neyse." 

Bana bakmadı bile. Mutfağa doğru ilerledi, kirli tencereleri birkaç saniye boyunca inceledi. Yerlere göz attı, filmlerdeki olay mahallini inceleyen dedektifleri andırıyordu. 

Sonrasında hiç beklemediğim bir şey yaptı.

Bulaşık eldivenlerini giydi, tencerelerden birini alıp cif ile yıkamaya başladı. Bol bol dökerken sanki öfkesini tencereden çıkarıyordu. Süngeri alıp güzelce tencerenin dibindeki yanık yemekleri ovdu. 

"Ne yapıyorsun?" Kaşlarımı çattım şaşkınlıkla. Şahsen bu durumdan şikayetçi değildim, aksine hoşnut sayılırdım.

"Gördüğün gibi pilot hanım. Kirlerle çok hoş anlar yaşıyorum (!)" Sinirine hakim olarak derin bir nefes aldı, bu kadar sakin olması tuhaf ama etkileyiciydi. "Lakin orada boş boş duracaksanız pek de yardım edemeyebilirim."

"Tamam, o zaman diğer eldivenleri giyeyi-"

"Ben bulaşıkları yıkıyorum zaten, sen oturma odasındakileri taşı." 

"Peki."

"Peki." 

"Tamam." 

"Git artık." 

"Gideyim artık." Oturma odasındaki tabakları, çatalları, kaseleri taşırken aklım çok karışmıştı. Gerçekten ne yapıyordu? Daha doğrusu biz ne yapıyorduk? Kavgalıydık, bundan emindim. Bana takındığı tavırdan hala daha kavgalı olduğumuz belli oluyordu.

O zaman bana neden yardım ediyordu? Kaşlarımı çattım, sanki sevmediğim bir sınıf arkadaşımla ortak proje almışım gibi bir yüz ifadesi takındığımın farkında dahi değildim. 

Aklımdaki sorular kafamı kurcalarken onun dediklerini birebir olarak yaptım. Bulaşıkları mermerin üstüne bıraktığımda ve getireceğim daha fazla eşya kalmadığında ona yan gözle baktım, o da aynısını yaptı. 

"Tamam, şimdi büyük kaplar dışında geri kalanlarını düzenli bir şekilde makineye diz. Büyük kaplar çok yer kaplıyor ve tencereler. Bu kadar çok bulaşık varken hakkımızı onda kullanarak hata yapmış oluruz."

Dediklerini harfiyen yapmaya başladım. Çoğu tencereyi yıkamıştı, kapları alıp güzelce temizlemeye başladı. "Teşekkürler ama sence de evimizde böyle bir anda iş yapman kabalı-"

"Annem gönderdi."

"Ağ... Tamam."

Yüzünde hiçbir ifade yoktu. "Şaka, yalan attım. Her neyse konumuz bu değil. Sen sormadan söyleyeyim yardıma ihtiyacın olduğu için geldim ve ağzını açtığın an gidebilirim, umurumda değil. Hala yeterince kırgınım."

"Üzgünüm."

"Hayır, değilsin. Sadece özür dilemek istiyorsun hepsi bu." Benimle hiç göz teması kurmuyor bulaşık yıkamaya devam ediyordu.

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Şaşkındım, erkek tribi yediğime inanamıyordum, çoğu erkeğin neler hissettiğini anlamıştım. En azından haklı olanın karşı taraf olduğunu biliyordum. Özür dilemeyi de gururuma yediremiyordum. 

Temizlik bezi alıp masanın üstünü silmeye gittim, masayı silerken biraz düşünme fırsatım olmuştu. Aslında bu tarz basit işleri kaçamak olarak kullanıyordum sırf yapmam gereken konuşmayı daha sonra yapabilmek için. 

Geri geldiğimde bezi kirli kısmına attım, tezgaha yaslanıp göz teması kurmak için ona baktım ama bundan kaçınıyordu. "Özür dilememi istiyorsun, öyle değil mi?"

Saniyelik olarak bana baktı. "Ben demedim sen dedin." İşlerini bitirmişti. "Ve evet, lütfen yap çünkü kalbim çok kırık."

Gözlerimi kaçırdım, kendimi özür dileme cezası almış bir çocuk gibi hissediyordum. Kollarımı göğsümde birleştirdim. Olabildiğince zaman kazanmayı deniyordum. Somurtan bir yüzde ona bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım. "İyi, tamam." Sinirden gözüm seğirdi. "Özür dilerim, oldu mu?"

"Evet, teşekkürler." Yüz ifadesinden anladığıma göre aslında özrümü kabul etmek istemiyordu, yani evet istiyordu ama hitap şeklimi beğenmemişti. "Başka bir konuda yardıma ihtiyacın var mı? Saat epey geç oldu gibi, bire falan geliyor sanırım."

"Aslında saat gece ü-"

"Oha."

"Evet." 

Ellerini hızla yıkayarak bulaşık deterjanından arındı. "Ben gideyim artık, bence bir şey kaldıysa da yarın yaparsın onu." Havluya uzandı, biraz telaşlı gözüküyordu. "Bayramdan sonra görev yerine dönecekmişsin diye duydum." Başımı olumlu anlamda salladım. "Hayırlı görevler, abimden kurtulman cidden güzel. Ayrıca kazadan sonra gerçek bir göreve ilk kez çıkacak olmak da sana heyecan veriyordur."

Aynı hareketi yaptım, başımı olumlu anlamda salladım. Aslında onunla konuşmak, biraz daha gönlünü almak istiyordum ama kelimeler dudaklarımın arasından çıkmıyordu veya ne diyeceğimi bulamıyordum. 

"Peki sen?" 

Kapıya doğru yürürken arkasını döndü ve geri geri yürümeye başladı. "Yakında doğuya gönderileceğim Bulut'la. Neler olur, hayırlı mıdır bilmiyorum." 

Önüne döndü, peşinden gittim. "Umarım hayırlısı olur, kendinize şimdiden dikkat edin." 

Evin kapısını açtı, ayakkabılarını giymeye başladı. "Dora hoşlandığın biri var mı?" İşte o an donup kaldım, o her kıza sorulan mühim soru bana da gelmişti ve daha önce bu soruyu deneyimlemiş her kız...

Sonunun pek de iyi bir yerlere gitmediğini bilirdi. Vereceğiniz her cevap sizin için geleceğe dahil tehlike oluşturabilirdi ama bana sanki o anlamda sormamıştı, bir şeyler araştırıyor gibiydi. Partnerimi cidden merak etmiyordu sanki. 

Selamlar, nasılsınız? Sizi seviyorum ❤🌹💕


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 19, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Asker Bozuntusu | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin