Bölüm 13 - İHTİRAS

80 24 15
                                    

Yıldızımızı parlatmayı unutmayalım lütfen! İyi ve keyifli okumalar dilerim

~

"Boris?" Karşımda çırılçıplak suyun içinde şok olmuş bir şekilde öylece duruyordu. Hemen gözlerimi iki elimle kapattım. Boris'in gülüşünün sesini duyunca utanarak gözlerim kapalı bir şekilde aralık kapıdan çarpa çarpa çıktım.

Benden iki dakika sonra üzerinde havluyla saçlarını düzelte düzelte salona geldi.

"Kusura bakma. Ben banyomda çırılçıplak bir adam görünce olayı biraz yanlış anladım. Hâlâ burada olduğunu bilmiyordum." Başımı öne eğdim. Kızaran yanaklarımı fark etmiş olmalı ki kibar bir şekilde gülümsedi.

"Benim hadsizliğim aslında! Bu kadar çok kalmamalıydım evinde ama sadece seni merak ettiğim için gitmedim. Yani gidemedim daha doğrusu." Üzerinde ki siyah havluyu iyice beline bağladı. Utanarak tekrar başımı öne eğdim. Bir erkekle bu halde olduğumu biri görse muhtemelen sapık ya da tacizci ilan edilirdim. Tam tersi adam sapık çıksa yine ben kötü ilan edilirdim.

"Sorun değil. Aslında ben de seni merak etmiştim. Burada kaldığın iyi oldu bir bakıma." Bu dediğime sevinmiş gibi damarlı kollarını ensesine götürüp gülümsedi.

"Kalp kalbe karşıymış gerçekten. Baksana ikimizde birbirimizi merak etmişiz." Gülümsemekten kırışan burnu mükemmel bir görüntü yaratıyordu. Yüzünü incelediğimi fark edip elini yavaş yavaş yüzünde gezdirdi. Kaslı vücuduyla yarı çıplak tam karşımda öylece duruyordu.

"İstersen sen üzerine bir şeyler giyin. Sonra konuşuruz bunları." diyerek ayağa kalktım ve onu geniş omuzlarından benim dolabıma doğru yönlendirdim. O ise ilerlerken bir yandan önüne bakmaya çalışıyor bir yandan da üzerinde ki ellerime bakıyordu.

"Kıyafetlerimden beğendiğin bir şey olursa giymen benim için sorun değil!" Giysi dolabımın tam önünde durduğumuzda ellerimi üzerinden çektim. Kibar bir şekilde gülümseyerek ahşap, dört çekmeceli dolabımın kapağını açıp hepsine tek tek baktı.

"Neden hiç elbisen yok?" Meraklı gözleriyle bana doğru döndü.

"Elbise giymeye pek vaktim olmuyor." Gözüme giren kabarmış saçlarımı kulağımın arkasına itip nazik bir şekilde gülümsedim. O kadar çok olay yaşıyordum ki, başıma o kadar çok olay geliyordu ki birde elbise giyip keyifli keyifli gezecek halim yoktu.

"Aslında tüm kıyafetlerin tam benlik. Baksana hepsi koyu tonlarda neredeyse." Bu söylediklerini onaylarcasına kafa salladım. Çünkü gerçekten haklıydı. Hepsi koyu ve genellikle siyah tonlardaydı. Sadece üzerimde ki çıkarmaya fırsat bulamadığım askılı ve beyaz tişörtüm vardı. Üzerimde ki atlet tarzında ki tişörte bakıp sırıttı.

"Beyaz sana ayrı bir yakışmış sanki. Bence gardıropunda daha çok beyaz bulundurmalısın." İltifatına karşılık olarak hafifçe gülümsedim.

"İç çamaşırların bile neredeyse hepsi siyah." Büyük bir şokla gözlerimi açtım. Oraya bakmaması gerekiyordu. Dudaklarımı utançla dişledim. İç çamaşırlarımı diğer çekmecelerin içine neden koymadım diye kendime kızdım. Ben utançtan kıpkırmızı olmuşken o ise gram utanmamıştı.

Hemen dolaptan siyah uzun bir tişört ve bol paça bir eşofman çıkardıktan sonra dolabın kapağını kapattım. Şaşırmış bir şekilde beni izliyordu.

"Ne oldu? İstediğini seçebilirsin demiştin?"

"Sabah olmasına az vakit var ve ben çok yorgunum. Dinlemem lazım. Hem sen de göğsünden bıçaklandın. Yorgunsundur." Diyerek onu kapıya yönelttim.

Ölümsüzün ÇağıWhere stories live. Discover now