2.9

85.8K 5.9K 2.1K
                                    

Bol Paris gezmeli bir bölüme hoş geldiniz <3

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın
Keyifli okumalar 🦋

Bol bol yorum yapmayı ihmal etmeyelim.

❗️Bölümdeki tüm fotoğraflar temsilidir. ❗️

🫶🏻

"Sen Dağhan ağabeyinin kucağına geç biraz bir tanem."

Güneş'i Dağhan'a uzattığımda o da hemen kolları arasına almıştı. İlerlemeye devam eden sırada çantamdan pasaportları çıkarmaya çalışıyordum. Dağhan'ınki dahil olmak üzere üç pasaportu da bagajları verdikten çantama koymuştum. Şimdi ise pasaport kontrolü sırasındaydık.

Maalesef ki Dağhan'ın dikkati dağıtmam üzerine yanlış yoldan gitmemiz yüzünden biraz gecikmiştik. Bagajlarımızı son dakika vermiş, şimdi ise uçağa yetişiyorduk. Kapı az önce açılmış, uçak yolcu alımına başlamıştı ve pasaport sırası bize gelmek üzereydi. Yani yeterince vaktimiz vardı.

Bize gelen sırayla tek tek geçtik pasaport kontrolünden. Ardından uçak kapısına doğru ilerledik. Güneş, Dağhan'ın kucağında keyif sürerken ben de elimdeki küçük valizi sürüklüyordum. Sonunda uçak kapısına ulaştığımızda hızlıca kimlik kontrolünden geçip uçağa bindik. Herkes çoktan yerleşmişti ve en son binen yolcular bizdik. Boş olan üçlü sıraya ulaştığımızda Güneş'i cam kenarına oturtup yanına geçtim. Dağhan'da benim yanıma geçmişti.

Uçağın kalkmasını beklediğimiz 20 dakikalık zaman diliminde Güneş çoktan uyuyakalmıştı. Bu kadar erken uyanmaya alışık olmaması ve hala hastalığından kalma çabuk yorulması yüzündendi uyuması.

Şimdi ise uçak kalkalı neredeyse bir saat oluyordu ve Güneş hala uyuyordu. "Çok yorulacak, erkenden otele dönmemiz gerekecek biliyorsun değil mi?" Dağhan gözleri Güneş üzerinde dolaştırıp bana döndü.

"Önemli değil, onun için geldik bu tatile. Yorulana kadar eğlensin yeter." Suratına arsız bir gülüş yerleştirip bana doğru eğildi ve fısıldayarak devam etti. "Biz otelde de eğleniriz."

Gözlerim irice açılırken elimin tersi ile koluna vurdum ve onu geriye ittirdim. "İyice terbiyesiz oldun sen." Hala bana arsız gülüşüyle bakmasına karşılık sinirlerim iyice bozuldu. Bu aralar Dağhan bana karşı fazla açık sözlüydü ve ben bu hızına yetişemiyordum.

"İzem."

Bana seslendiğinde ters ters bakarak cevap verdim. "Ne?"

Suratından düşmeyen çapkın ifadeyle devam etti. "Aldın mı kelepçeyi?"

"Tövbe tövbe." Kafamı sinirle sallayıp önüme döndüğümde sorusunu yineledi.

"Söyle hadi, aldın değil mi?"

"Aldım Dağhan, susar mısın artık? Uyuyacağım ben de, daha iki saat var." Sırtımı hafifçe ona döndüğümde güldüğünü duydum.

O ana kadar uyuma niyetim olmasa da Dağhan'a yaslandıktan kısa bir süre sonra uyuyakalmıştım. Tekrar gözlerimi aralamam Dağhan'ın beni uyandırması ile olmuştu. İnişe geçtiğimiz için uyandırdığını söylediğinde kemerimi bağladım ve hala uyuyan Güneş'i uyandırdım.

Aradan geçen 1 saat sonunda Paris'e inmiş, valizlerimizi de almıştık. Şimdi ise Dağhan'ın kiraladığı araba ile otele gidiyorduk. Havaalanı merkeze uzak olduğundan yolumuzda yarım saat kadar sürmüştü. Birlikte yüz tane otel arasından seçtiğimiz muhteşem otelimize ulaştığımızda ise Güneş heyecanla odayı geziyordu. Ben de valizleri yerleştirip koltuğa bırakmıştım kendimi yorgunlukla.

Canlı | TextingOnde histórias criam vida. Descubra agora