~40~

753 80 16
                                    

Jimin her an karar değiştiriyordu. Kimi zaman gözüne çok kolay gelen bu nikâh işi, beş dakika sonra altından kalkamayacağı kadar zor oluveriyordu. Bu değişen kararlarda Jungkook hep başroldeydi. Ardından Arin'in ve Taehyung'un o küçük yüzleri gözünün önüne geliyor, özlemle burnu sızlıyordu.

Cuma sabahı uçak penceresinden bulutları seyrederken bile Jimin yaptığı şeyden hâlâ emin değildi. İmkânı olsa hemen inerdi uçaktan! Sonra... Sonra belki bir sonraki uçak için yeniden bilet alırdı!

Alana inip, kiraladığı arabayı teslim alan Jimin artık o çok iyi bildiği yollarda araba kullanırken tuhaf bir dejavu yaşıyordu. Gijang'a da sonbahar inmiş, iyiden iyiye kendini belli etmişti. Yine de güneş hâlâ ısıtıyordu. Genç adam, Seoul'un serin sabahında üzerine giydiği siyah dik yakalı kazağından ve kot pantolonundan pişmanlık duyuyordu. En azından yanında daha ince birkaç kıyafet vardı...

. Eve dönen son kıvrımda durdu Jimin. Elleri direksiyonda bir süre oturdu, derin nefesler alıp verdi. Kalbi yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Nefesini biraz düzenleyip heyecanını bastırdıktan sonra yola devam eden Jimin, ağaçlıklı gölge yolun sonunda taş evleri gördü. Sararan yapraklardan başka pek bir fark yok gibiydi. Her şey aynı dinginlik içindeydi ve o müthiş sessizlik... Genç adam kendini, evini bırakıp gelmiş gibi değil, evine geliyormuş gibi hissetti. Sanki hep ait olduğu yer burasıydı.

Jimin arabayı park edip, bagajdan çantasını aldı. Arabanın sesine Yeontan ve Bam koşarak gelmişler, gelenin Jimin olduğunu görünce de neşeyle kuyruk sallamaya başlamışlardı. Genç adam, "Neredeymiş benim güzel oğullarım? Siz beni çok mu özlediniz?" derken yerlerinde duramayan köpeklerin başlarını okşuyordu.

Bahçe kapısının önünde duran Jimin bir an hangi eve gitmesi gerektiğine karar veremedi. Daha sonra herkesin Jungkook'un evinde olacağını düşünüp, evin büyük ahşap kapısını çaldı. Kapıyı açan Arin oldu ve minik kız şaşkınlıktan, Jimin'e sarılmak yerine evin içinde koşturup, "Jimin geldi! Jimin geldi!" diye bağırmaya başladı. Hemen ardından Noona'nın üst kattan haykıran sesi duyuldu: "Benim oğlum beni kırmaz, biliyordum ben! Jimin gel yukarı!"

Genç adam, çantasını kapının yanına fırlatıp önce Arin'i kucağına aldı, bunaltana kadar mıncıklayıp öptü, ardından da minik kızı kucağında tutarak üst kata, Noona'nın yanına koştu.

Sarılıp ağlaşma, gülüşme fasıllarından sonra Jimin, Arin'i yanına çağırdı.

" Gel bakalım fındık kurdu, seni hazırlayalım..."

Noona'nın dediğine göre kız inatla "prenses" elbisesi istediği için, kabarık etekli beyaz bir elbise ve pembe ayakkabılar alınmıştı Arin'e. Saçları içinse minik pembe çiçekler... Arin'i giydirip saçlarını da yapan Jimin, minik kızın sevimli rüküşlüğüne güldü. Arin'se kendini aynada hayranlıkla seyrediyordu. Jimin'in gözleri, geldiğinden beri Taehyung ve Jungkook'u arıyordu. Oğlanın sormasına fırsat vermeden Noona, Jungkook'un ve Teahyung'un Busan'a pasta için gittiklerini, ardından da çiftlikten şarap alıp geleceklerini söylemişti.

Arin'e, "Hadi kuşum, aşağı inelim..." diyen Jimin, sonrasında Noona'nın odasına doğru seslendi: "Noona biz aşağı iniyoruz... Kahve yapacağım, hadi gel de içelim."

Arin bir çizgi film seyrederken Noona ve genç adam, kahveleriyle birlikte verandaya çıktılar. "Ee?" diye sordu Jimin cıvıl cıvıl bir sesle. "Heyecanlı mısınız gelin hanım?"

Noona, "Aman sen de!" dese de yüzü pembeleşmiş, gözlerinde pırıltılar dolanmaya başlamıştı.

"Bu yaşta ne gelini canım!"

JASMINE  《Jikook》Where stories live. Discover now