-❝Ufak Bir Hediye❝

118 15 15
                                    

Akşam saatlerinde, hafif esen rüzgarın eşliğinde yine penceremden dışarıyı seyrediyordum. Sağ elimin parmakları arasında tuttuğum sigaramı dudaklarım arasına götürüyor, derince çekiyordum.

Klasik bir durum olmuştu bu artık. Her sabah yine bu pencerenin kenarındaydım. Kendimi her iyi hissetmediğimde, her hava almak istediğimde, her ihtiyacımda ve her sigara içmek istediğimde.

Birnevi güvenli alanım gibiydi aslında. Gerçi bu alanlar genelde en sevdikleriniz olur. Bir insan olur. Aşık olduğunuz, aileniz veyahut arkadaşınız.

Tüm bu şeyleri hayatımdan soyutlaştıran Tanrı'ya bazen bazı konularda kızıyordum. Bana da neden diğer kulları gibi 'gerçek anlamda' güvenli alanım diyebileceğim bir kişiyi bahşetmediğini. Beni neden diğerlerinden ayrı tuttuğunu, neden mutluluk kavramından uzak tuttuğunu ve neden sevgi hissedemediğimi konularında örneğin.

Bunun bir sebebi olmalıydı ki, bu şekilde bir hayatım olsundu. Kesinlikle bunun iyi bir sonu olmalıydı ki, tüm bu sınanmalara katlanmam gerekiyordu. Tanrı bana bunun karşılığında ona karşı olan tüm kızgınlığımın yok olacağı birisini göndermeliydi, ki ancak öyle geçerdi öfkem.

Sonuna kadar böyle gidecek olursa eğer, Tanrı'yı asla affetmeyecektim. Çektirdiği tüm acılara katlanmama rağmen bana 'güvenli alanımı' vermeyecekse ya kendim bulacaktım, ya da kendimi başka evrende bulacaktım.

Neticede sevilmek nedir bilmeyen insanların acıları sınır tanımaz. Taşar gider bulundukları kedere sığamayıp...Sahi en çok canımızı yakan da bu değil midir? Fırtına estirir içlerindeki yaşanmışlık çevresine. Lakin geriye kalan tek şey etraflarında olan yıkımdır.

Dudaklarım arasındaki yerini korumaya devam eden sigaramdan, bir kez daha içime derince çektim. Dumanı ağzımın her köşesini yakar gibi doldurdu. İğrençti, yakıyordu, acıydı ve zarar veriyordu ama bir şekilde bağımlı da ediyordu kendine.

Sahi ya, zaten sevdiğimiz tüm her şeyler bu özellikleri taşımıyor mu?

Tekrardan iki parmağım arasına alıp dudaklarımdan uzaklaştırdım sigarayı. Bir yandan da saçlarım hoyratça dalgalanıyordu yaramazca esen rüzgarın eşliğinde. Vücudumu üşütüyordu ama tüm o düşünce yangınlarımdan da kurtarıyordu. Kafamı dağıtıyordu ya, o bana yeterdi.

Sonlarına ulaştığım sigaradan son bir daha çektim. Ağzımın içini dolduran acımsı ve hafifçe yakan dumanı boğazımdan aşağı firar ettiğinde birazını da dışarı üfledim. Sisli havaya karışan duman rüzgarın da etkisiyle hızlıca kaybolup gitti.

Biten sigarayı pencerenin mermeri üzerinde duran kül tablasına birkaç kez bastırdım. Sönen ateşin ardından izmariti parmaklarım arasından oraya bıraktım. Kısarak baktığım gözlerim bir dışarıya, bir de küllüğün içinde duran izmarit arasında gidip geliyordu.

"Jeongguk."

Hemen arkamda ince bir ses duymamla annemin geldiğini anladım. Bana seslenmiş olmasını duymazdan gelip iki kolumu da önümdeki soğuk mermere yaslamaya devam ettim. Birkaç dakikadir hafifçe eğilerek burada durmak biraz da olsa ağrı yapsa bile umursamadım.

Derin bir nefes verdiğini işittim. "Başım ağrıyor."

Sesi gerçekten de kötü geliyordu. Hırıltılı ve çok güçsüzdü. Yüzümü ona doğru dönmesem de teninin bembeyaz olduğuna emindim. Ben küçükken de böyleydi. Hasta olacağı zamanlarda rengi bir çiçek edasıyla soluverirdi.

"Ben ne yapabilirim?"

Hafifçe öksürdü. Böyle bir cevabı beklemediğini biliyordum çünkü her ne kadar onunla aramız kötü olsa da hastalandığımız zamanlarda birbirimizin baş ucunda beklediğimiz zamanlar oldu. Bu konuda onun hakkını yiyemezdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 22 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

your lips my lipsWhere stories live. Discover now