Bölüm 5: Yalanlar dünyası

75 16 139
                                    

Deliriyorum. Galiba insan buna aşk diyor.

Alışveriş poşetleriyle kafeye giriyorum. Sinirle merdivenleri çıkıyorum. Hatta ayağımla bilerek sert basıyorum. Poşetleri köşeye bırakarak odama girip, üzerimdeki ceketi fırlatıp atmak istercesine çıkarıyorum. Yorganın altına girerek sakinleşmeye çalışıyorum ama olmuyor. En sonunda odamdan çıkıyor ve hışımla aşağı büyükannemin yanına gidiyorum. Öfkem bedenimden çıkıp adeta bir ateş gibi her yeri kavurmak istiyordu. Müşterilere siparişleri verirken ben arka kısımda kalarak onu bekliyorum. Gözleri bana kaydığında bakışlarındaki sert uyarıyı görebiliyorum.

Fakat...

Sabahtan beri hiçbir şey söylememişti. Acilen eve gelmemi istemişti. Birilerine bir şey olduğunu sanarak korkuyla yurttan çıkmış ve gelmiştim. Ama geldiğimde alışverişe gitmemiz gerektiğini söylemişti. Garip garip mağazalara girmiş ve çıkmıştık. Pileli, tüllü ve işlemeli elbiselerin hepsini denemiştim. Asla giymem dediğim topuklu ayakkabılardan bir tanesini zorla almışlardı. Parlak taşları olan bir kolyenin fiyatını umursamadan ödemiştik.

Peki neden?

Acil olan neydi? Okulu asacak kadar önemli olan ne? Yeterince geri kalmış ve hocaların gözlerine batmaya başlamıştım.

Beklemeye devam ettim ve en sonunda büyükannem arkaya yanıma geldi.

"Odana git." dedi sertçe gözlerime bakarak.

"Hayır. Bana neler olduğunu söyleyene kadar hiçbir yere gitmeyeceğim."

"Söyleyeceğim ama şimdi değil. Dükkan sakinleşsin öyle."

Ona karşı çıkmıyorum. Yukarıya çıkıyorum. Bütün günü odamda geçiriyorum. Etrafı toparlıyorum. Kütüphanemin tozlarını alıyorum. Bazı kitaplarımı tekrar okuyorum. Arada oyun oynamaya çalışıyorum ama o bile aklımı toparlamama izin vermiyor. Sunny'in aramalarına dönmüyorum. Çünkü neler döndüğünü bende bilmiyorum. En son mesajlar gelmeye başlamıştı. Telefonumu kapatıp, odamdan çıkıyorum.

Peter koltuklara yayılmış, televizyonda garip bir programı izliyordu. Ona katılıp kafamı dağıtmaya karar verdim. Fakat aklımı toparlayamıyor ve durmadan tırnaklarımı kemirip duruyordum. En son dudağımı kanattığımda kendime geliyor ve duruyorum. Programı izlemeye çalışıyorum. İnsanların yemek yiyip bunun hakkında eleştiriler yaptığı programlardandı.

O sırada annem ve büyükannem konuşarak içeriye giriyor. Rahatlıyorum ve ayağı fırlıyorum.

"Neler oluyor? Bana bir açıklama yapacak mısınız artık?" diyorum ikisine bakarak. Annem endişeyle büyükanneme bakıyor ve söylemesini işaret ediyor.

"Yarın misafirlerimiz gelecek."

"Bu yüzden mi okulu astım? Yarın gelebilirdim hafta sonu zaten eve geliyorum." Diyorum ikisine bakarak. "Bu saçma alışveriş fikri de nereden çıktı?"

"Çünkü yarın gelecek kişiler önemli misafirler. Bunca zamandır beklediğimiz kişiler."

Şaşkınlıkla nefesimi tutuyorum. Annem gözlerini kaçırırken, büyükannem zafer kazanmış bir şekilde gülümseyerek bana bakıyor.

"Periler mi?" diyor Peter koltuktan kalkıp yanımıza gelerek. Sadece adlarını duyduğum ama asla varlıklarını görmediğim periler. Evimizi tehdit edip, bizlere zarar vererek korkutmak isteyen periler. Periler küçüklüğümden beri o masallardaki tombul, tatlı teyze olmadı ya da sevimli, kanatlı Tinker Bell tarzı yaratıklar değildi. Benimkiler aileme zarar vermek isteyen kötü kişilerdi. Borcumuzu durmadan hatırlatan periler.

KalpsizWhere stories live. Discover now