Seyir Defteri / 1

79 8 5
                                    

Ses deneme ses ses. Tamam kayıt ediyor gibi duruyor. Bu harika çünkü ses kayıt temelli Seyir Defterinin ne olursa olsun sizlere ulaşmasını istiyorum.

Başıma gelenleri herkes bilmeli, en azından zavallı ailem birazdan nasıl öleceğim hakkında bilgi sahibi olmalı diye düşünüyorum.

Demek istiyorum ki beni ölümün eşiğine götüren bir dizi absürt olay sonunda kurtuluşum, en azından kurtuluş sandığım, daha da absürt bir olaydı...

İlk olarak beni tanımayan sizler için olayı biraz daha netleştireyim. Adım, Ronald McNair. Yaklaşık bir ay önce, altı ay sürmesi tahmin edilen uzay keşif görevinin beş kişilik mürettebatından biriydim.

Seyirime ulaşan sizler şimdi muhtemelen şöyle diyorsunuzdur; Bu çok havalı! keşke ben de uzaya çıkabilsem! Bu kulağa harika geliyor!

Gerçekler ne mi peki? Sıçtım... Hem de en okkalı şekilde sıçtım... Evet, hepinizin anladığı üzere mesleğim olan astronotluk eminim pek çok çocuğun ve gencin hayallerini süslemiştir.

Bu mesleğe başlarken pişman mıydım? Hayır. Gittiğim seyahatlerden hiç rahatsızlık duydum mu? Yine hayır. Ama bunlar benim şuanda gerçekten sıçtığım gerçeğini değiştirmiyor.

Gemimiz normalde 101.3 kilopaskal veya yaklaşık 14.7 pound kuvvet/santimetre kareye varan basınca dayanacak şekilde tasarlanmıştı. 

O yüzden 200 kilopaskal basınca maruz kaldığımızda NASA anlaşılır bir biçimde endişelendi. Olur da gemimiz bu yüzden dayanağını kaybeder diye, her birimiz uzay uçuş elbiselerimizi giydik ve geminin ortasına tıkıştık. 

Fakat sorun gemi değildi. Gemimiz bir sürü narin parçadan oluşan bir uzay aracı. Yani belli bir seviyeye kadar fazla basınca dayanabilir fakat sonu gelmeyen garip uzaysal sapma ve çekimlerin altından kalkamaz. 

Bir buçuk saat aralıksız devam eden bu garip radyasyondan sonra, NASA görevi iptal emri verdi. Kimse altı aylık bir görevi altı günde sonlandırmak istemiyordu fakat gemimiz daha fazla bu olumsuz şartlara maruz kalırsa, hepimiz burada ölebilirdik. 

Uzaydan Dünya'ya geri dönebilmek için şimdi de onca tehlikeye karşın geldiğimiz bu tehlikeli yolu geri dönmemiz gerekiyordu. Bu elbet riskli olacaktı fakat başka ne seçeneğimiz vardı ki? 

Tabii işin komik yanı benim dışımda herkes Dünya'ya varabildi. Gemimizi bir anda, kendi yörüngesine alan yoğun kütle çekim kuvveti yüzünden hepimiz kaçış kapsüllerine girip gemimizi çatlayan gövdesi ile orada bırakmıştık. 

Şayet bizi çeken bu manyetik alanın bir karadelik olduğunu anlamamız uzun sürmemişti. Öyle ya gemiyi biraz daha geç terk etmiş olsaydık oradan kesinlikle sağ çıkma imkanımız yoktu.

Ben son anda kendimi kapsüle atabilmiştim bu yüzden mürettebata yetişememiş kapsülün içinde tek kalmıştım. Lakin önemli değil. 

Ekibimin sinyallerin gönderilmesini sağlayan ana iletişim frekanslarını takip edersem iyi olacaktım. En azından ben öyle düşündüm... 

Mürettebat mucizevi bir şekilde dış etken kaynaklı çekime yakalanmadan manyetik alandan çıkmayı başarmıştı ama ben o kadar da şanslı değildim... 

Kaçmayı bırak, içinde olduğum kapsülün güç kaynağı bu manyetik alan yüzünden bozuldu ve LANET OLSUN Kİ BU KONUDA YAPABİLECEĞİM HİÇBİR ŞEY YOK! 

Bunu ilk fark ettiğimde nefesimin kesildiğini (daha doğrusu bedenimden sökülüp alındığını) ve yaşam destek üniteleri de devre dışı kaldığı için kaçış kapsülümün içindeki basınç düştükçe kulaklarımın acı verici şekilde uğuldamaya başladığını az da olsa hatırlıyorum. 

Hatırladığım son şey ise, arkadaşım Hector'un umutsuzca benimle irtibata geçmeye çalışmasıydı. Tabii bu benim kapsülün enerjileri kapanmadan ve karadeliğin beni yavaşça kendisine doğru çekmeden önceydi...

Lost İn Space [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now