Seyir Defteri / 2

45 7 3
                                    

Karadelik... Etrafındaki uzayı büküp şekillendiren devasa bir kara huni gibi önümde dururken benim tek yaptığım boş gözlerle ona doğru sürüklenişimi izlemekti.

Madem ölümüm bu şey tarafından olacak, en azından bir ismi olmalıydı değil mi? Pekala her şeyi içine alıp öğüttüğüne ve biraz da haşladığına göre ona fırınların tanrıçası olan Fornax adını veriyorum.

Bu heybetli kızın etrafında dönen talihsiz bir yıldız çoktan Fornax'ımın, korkunç bir hızla çekim kuyusuna doğru kaymıştı bile. 

Parçalanma aşamasında olan yıldız çırpınan ateş böcekleri gibi parlıyordu sanki, ancak bu parıltı onu yutan Fornax karşısında oldukça anlamsız duruyor.

Parçalanma evresi... Aslında böyle bir şeyi bizzat ilk elden görmek bile büyük lütuf. Tabii mideye indirilecekler sırasında ikinci olmasaydım...

Yıldızın dış katmanlarını sanki hiç acelesi yokmuş gibi usulca koparan kızımızın etrafında bir akkretasyon disk oluşturmaya başladı bile. Neyse ki bu disk, talihsiz yıldızın, iç çekirdeğini bir süre daha korumasını sağlar.

Benim ise şimdi yapmam gereken tek şey insanlığa, ölmek üzereyken bile yardım etmek.

Korku ve çaresizlik içinde olsam bile gözlemlerimi kaydedip sizlere bu koca Fornax'ın gizemini biraz daha olsa çözmenizde yardım edebilirim belki.

Fornax'ın çekim kuvvetine kapıldığımın ikinci günden sesleniyorum. Duruma bakılırsa yıldızı öğütmesi en az altı gün sürecek gibi.

Biraz daha dikkatli izleyebilmek için, önümdeki ana camın dışına doğru yapıştım. Bu devasa kızın karanlık ve çekim çukuru içinde kaybolmaktan başka bir şey düşünemiyorum resmen.

Bu büyüleyici manzaraya kesinlikle sizler de şahit olmalıydınız! Yani uzaktan. Benim gibi dibinden değil.

Karanlık deliğin etrafında dönen yıldız, ışıltılı çerçevesinde dolaşıyor gibi... Gözlerim camda takılı kalmış, yaşamın anlamsızlığına dair düşüncelere dalmıştım bile.

Yıllarca süren eğitimlerimi ve fedakarlıklarımı düşünüyorum da... Belki de annemin istediği gibi sadece marangoz dükkanını işletmeliydim. Tanrım anneler her zaman haklıdır! Bunu bana öğreten Fornax'a teşekkürler.

Neyse bu gözlem günlüğüne, daha fazla kişisel duyguları karıştırmayacağım. Sevgili NASA; Kapsül, şuan benim son sığınağım ancak elbette biliyorum ki sonunda bu çekim gücüne gemim boyun eğecek ve yok olacak.

Gözyaşlarım... Yavaşça yanaklarımdan süzülüp camın yüzeyine düşerken onları engelleyemiyorum. Umutsuzluk biz yaşayanlar için ne kötü duygu böyle...

Fakat beni bu duygusal çöküşten uyandıran, yüksek seviyedeki oksijen uyarısıydı. Bir uzay görevi için almanız gereken eğitimin miktarı emin olun dudak uçuklatıcıdır.

Dünya'dayken, sahip olduğun oksijenin yerçekimsizlik yüzünden dağılmaması durumu gibi acil durumlar için yapılacakları öğrenmek için bir hafta harcamıştım. Ne yapmam gerektiğini biliyordum.

Yani durum böyle. Karadeliğe çekilen kapsül içinde uzayda mahsur kaldım. Ne NASA ne de mürettebatımla iletişime geçme imkânım var. Büyük ihtimalle herkes öldüğümü sanıyor.

Otuz gün dayanabilecek şekilde tasarlanmış bir kapsüldeyim. Oksijen verici bozulursa, boğulurum. Su arıtıcısı bozulursa, susuzluktan ölürüm.

Kapsülümde çatlak oluşursa, bir nevi patlarım. Bunların hiçbiri olmazsa, en sonunda yiyeceklerim biter ve açlıktan ölürüm. Yani böyle. Sıçtım.

Tabii açlıktan ölecek kadar uzun yaşayacağımı sanmıyorum. Şuan daha önemli bir sorun var. Fazla oksijen sorunu...

Aşırı ironik bir problem değil mi? Belki de adım tarihe geçer. 'Ronald McNair; Uzayda, fazla oksijen sebebiyle öldü.'

Lost İn Space [TAMAMLANDI]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang