Bölüm 25

36 8 5
                                    

Bayan Hina sahneye çıkmak üzere birkaç görevli yardımıyla çiçeklerden yapılma bir salıncakla sahnenin yukarısına çıkartılırken, Heizou ve dansçıları güle oynaya sahne arkasına geri dönmekteydi. Bu sırada Jean ve Diluc, kulisteki makyaj masalarının önünde duran minik, süslü taburelere tünemiş, Jean'in ısmarladığı parlak renkli içkileri küçük yudumlarla yudumlarken fısır fısır dertleşip eski günleri yad ediyorlardı. 

"Size burada rastgeleceğimi kim bilebilirdi." dedi Diluc rahip gömleğinin yakasını çözüp rahat bir soluk alırken. "Mucize diye buna derim işte." 

Genç adam iç geçirip özlem dolu bakışlarla Jean'i baştan aşağıya süzdü. Jean yüzünde hiç silinmeyen bir gülümsemeyle dudaklarını birbirine bastırdı ve adamın kolunu dostane bir sıcaklıkla sıktı. Fakat bu dostane sıcaklık, Jean'in Diluc'u farklı bir takım planlarına çekmek için takındığı bir maskeden ibaret olduğundan aslıyla karıştırılmamalıydı. Genç adamın bundan zerre haberi yoktu tabii. Diluc Inazuma'ya ayak basıp Mare Jivari'nin kalabalığına karıştıktan hemen sonra pek dostane arkadaşının gizlice gemilerine girip Rosaria'dan bilgi aldığını bilse, yaşadığı şeyin mucizeden çok uzak olduğunu bilmekte gecikmezdi. Jean'in neden arkasından gizli işler çevirip ona karşı safdil bir portre çizdiği ise başka bir zamanın hikayesiydi.

"Ya... kim bilebilirdi." dedi genç kadın başını sallayıp. Başındaki şapkayı çıkardı, aynanın kenarına astı ve içkisinden bir yudum daha aldı. "Hangi rüzgar attı seni buraya? Haberlerde kaçırıldığını duydum. Seni aramak istedim fakat... işe nereden başlayacağımı bir türlü bilemedim. Bir tarafta Mare Jivari'nin bitmek bilmez telaşı, bir tarafta kız kardeşim, bir tarafta bir görünüp bir kaybolan sen..."

"Doğru, haklısın." dedi Diluc iç geçirerek. "Başımdan bir sürü berbat olay geçti. Kaçırıldım. Vücudumda geri dönüşü olmayan değişiklikler yapıldı. Sonra o değişikliklerin geri döndürülebileceğini öğrendim. Daha bir sürü, bir sürü şey... Kaeya olmasaydı bunların hiçbirinin üstesinden gelemezdim."

"Kaeya?" Jean sanki olanlardan bihabermiş gibi elini çenesinin altına dayayıp şüpheyle gözlerini kıstı. Büyük dramasının son sahnesinde oynatmak için Diluc'u ışıkların altına davet etme zamanı gelmişti. "Kaeya Alberich? Demek o da burada."

"Evet. Beni ölümden kurtaran oydu. Ona çok şey borçluyum."

"Dostum. Ah dostum..." Jean'in yüzündeki gülümseme yavaşça soldu, yerini kasvetli, acı bir ifade aldı. "Demek beni topraklarımızdan sürüp peşime adam taktırdıktan sonra sana böyle meleği oynamış. Sen de bir saf gibi inanmışsın."

"Ne demek bu şimdi? Ne demeye çalışıyorsun?"

"Senin babanın öldürülmesi de, benim kardeşimle bu pislik çukurunda sürünmem de Alberich'lerin suçu."

*****

Saçlarında pır pır titreşen süslü tokalarıyla bir sağa bir sola dönerek neşeli bir melodi mırıldanan güvenlik görevlisi genç hanımın gözleri, elinde tuttuğu eski tip telefonun ışığı altında sinsi bir ışıltıyla parladı. "Mesaj gönderildi." yazan ekranı kapatan Kokomi, gülümseyip iç geçirdi ve sekerek ana koridordaki kalabalığı oturduğu tabureden seyreden Sara'nın yanına geldi. Bir taraftan neşeyle şarkısının sözlerini mırıldanıyor, bir taraftan da genç kadının yanaklarını sıkıyor, saçlarıyla oynuyordu.

"Hiç rahat yok mu bana.... Şu yalancı dünyada... Kimin ne hakkı var ki, karışır hayatıma..."*

"Kokomi..."

"Yeni özgür hayatına hazır mısın Sara? İçin heyecanla dolmuyor mu senin de?"

Kokomi, kollarını Sara'nın boynuna dolayıp genç kadını arkasından kucakladı. İkisi de kapıdan içeriye elini kolunu sallayarak giren silahlı adamlara bakıyordu. Sara iç geçirip belli belirsiz gülümsedi.

Balık İstifiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin