Merhaba;
Bir geçiş bölümüyle karşınızdayım. Bu bölümde Doğa'yı ve onu oluşturan unsurları biraz daha farklı noktalardan göreceksiniz.
Savaş çok azıcık var. Yani az küfür edeceksiniz.
Herkese iyi okumalar
Deniz telefonuna gelen mesajı bir kere daha okudu. Doğa herkese küsmüştü. Savaş'a bile. O bile Doğa ile konuşmamıştı. Gerçi Savaş da Doğa'ya kızgındı. Belki o barışmak için çabalasa barışırdı. Deniz daha farklı bir yoldan giderek Doğa'yı kendi haline bırakmıştı. Ama Doğa'nın buna izin vermeye niyeti olmadığını attığı mesajda görebiliyordu.
"Annemin resimlerini bana gönder. Göndermeyeceksen ben almaya geleceğim."
Deniz, Doğa'nın sakin halini çok severdi. Öfkesinden ise nefret ederdi. Doğa'nın öfkesi mücadele edilmesi zor bir orman yangını gibi olurdu. Rüzgarın nereden estiğini anlamadığınız ve bir anda etrafı cehenneme çeviren bir yangındı. Duru, Doğa ile konuşmaya çalıştıkça duvara çarpmış sonunda ağlayarak Deniz'i arayıp araya girmesini istemişti ama Deniz ona bile gerek görmemişti. Orman yangınları artık yakacak bir şey kalmayana kadar sürerdi. Ama okuduğu mesaj Doğa ile yüz yüze gelmesi gerektiğinin göstergesi gibiydi. Doğa onlardan uzakta ve hala öfkeliydi. Bu öfkeyi yöneltecek kişi olarak da abisini seçmişti.
Hızlı adımlarla bodruma inip annesinin atölyesini açtı Deniz. Annesinin bitmiş bütün resimleri atölyenin duvarlarını süslüyordu artık. Burada resim yapan kimse yoktu. Ama Deniz burada oturup resimlere bakarak annesini düşünmeyi seviyordu. Doğa'yı da burada sık sık gördüğü olmuştu. İçini çekip annesinin Doğa adını verdiği tabloyu aldı. Annesinden kalan gazete kağıtlarının arasına sarıp güzelce bağladı. Doğa'nın bu evden çıkartabileceği tek bir resim vardı. O da ancak kendisine ait olandı. Deniz kimseye haber vermeden arabasına atlayıp İstanbul'a doğru yola çıkarken aklında tek bir düşünce vardı. O da kardeşine öfkeli olan tek kişinin kendisi olmadığını göstermekti.
Bu yüzden kardeşinin kapısının önüne kadar gelip onun ziline durmadan basarken öfkesini kusmak için bulduğu nedenlerine sarılmaktan geri durmadı. Doğa onun kardeşiydi ve birazcık alttan alsa sorunlar çözülecekti. Ama asla alttan alamıyordu. Her olayın üzerine inadıyla, uzlaşmaz tavrıyla gidip her şeyi birbirine katıyordu.
Doğa'nın kim o dediğini duydu zil sesinin arasından.
"Beni çağırdın ya Doğa. Abin geldi. Aç şu kapıyı.
Doğa, Deniz'in sesinin tonunu hiç sevmemişti. Gelmesini de beklemiyordu. Ne beklemişti annesinin resimlerini alacağını söylediğinde? Deniz'i İstanbul'a getirmeyi değil. Belki aramasını, belki telefonda kavga etmeyi göze almıştı. Ama evine böyle gelmesini değil. Kapıyı açıp abisinin gelmesini beklerken hızla kendisine yaklaşan ayak seslerini duyuyordu. Merdivene sertçe basılan her bir adımda göğsünde büyüyen bir sıkıntı boğazına sarılıyordu. Deniz sinirlenmezdi. Deniz sesini yükseltmek konusunda son derece planlı davranırdı. Kolay kolay kimseyle ters düşmez, hep politik olurdu. Böylece ne annesiyle, ne babasıyla, ne de kardeşleriyle öyle büyük sorunlar yaşamazdı. Ama merdivenlerden çıkan adamın soluklarından bile öfke taşıyordu. Doğa'nın bilmediği, daha önce karşılaşmadığı bir öfke patlaması yaşıyordu Deniz. Korktu mu, yoksa beklemediği kavgayı yüz yüze yapacak olmaktan mı çekindi bilmiyordu Doğa. Ama o an orada olmayı hiç istemiyordu.
İstanbul'a döndükten sonra babasından hiç ses çıkmamıştı. Nikahın ağustos sonunda yapılacağını Ayla ablası mesaj atmış, Kuşadası'ndaki evi babasının istediğini, kendisinin karşı çıktığını böyle bir şeyi asla yapmak istemediğini belirtmişti. Doğa onların ne yapacağını bilmiyordu. Ayla ile de konuşmuyordu. Herkesi yok saymak daha bir sürü problemini çözüyordu nasıl olsa. Gerçek yüzleşmelere, hesaplaşmalara gerek kalmıyordu. Doğa önce Deniz'in elindeki özensiz paketlenmiş resmi gördü, sonra onun öfkeli yüzünü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece Beni Sev
General FictionDoğa, Savaş'ın arkasına dönüp kendisini seyrettiğini bilmiyordu. Başını telefonundan kaldırıp onunla gözgöze geldiğinde bir anlığına korktu. Damağını kaldırdı. "FBI ajanı gibi niye beni izliyorsun?" "Kiminle yazışıyorsun?" Duru müdahale etmesi gere...