Bl.4

856 80 61
                                    

Not: Bu hikaye tamamen hayal ürünüdür. Hikaye konusunun ve kullanılan şarkıların gerçek kişi veya kişilerin hayatlarıyla yakından uzaktan ilgisi yoktur. Şarkılar kitabın konusu gereği kullanılmıştır.

........

Yattığım yerde tavanı seyrediyordum saatlerdir. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Zaten bugün okula da gidesim gelmemişti. Bana söylediklerini düşündükçe Ateş'ten daha çok nefret ediyordum. Şimdiye kadar odamın duvarlarına astığım bütün posterlerini o sinirle paramparça etmiştim. Ama ona olan sinirim hâlâ geçmiyordu.

Kapının zilini duymuştum yattığım yerde. Önce annemin sesini duydum "Deniz! Arkadaşların geldi" diye. Büyük ihtimal Burçin gelmiştir. O beni hiç yalnız bırakmazdı zaten. Ama diğerleri kim olabilir diye düşünürken odamın kapısı açılınca Emel, Efe ve Caner'in de Burçin'le birlikte içeri girdiklerini gördüm.

Efe "Noldu lan, akşam platonik yavuklun yüz vermedi diye depresyona mı girdin yoksa?" dedi gülerek.

Burçin onun boşluğuna dirseğiyle vurdu "Sussana sen daha gelir gelmez" diyerek.

"Ah! Ne dedim ben ya!"

Emel "Deniz aşkım iyi misin? Bugün okula gelmeyince çok merak ettik seni" diyerek yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.

Caner "Aşkım mı? Kızım ben senin üç aydır peşimde koşuyorum bana bir kere bile aşkım demedin!" dedi şaşkın bir ses tonuyla.

"Kızlar ne zaman depresyona girmiş bir erkek görse kıyamazlar. Sanırsın sırtından aniden beyaz kanatları çıkacak" dedi Efe alaycı bir şekilde.

Burçin "Sen onlara aldırma Denizcim. Dün akşamdan beri nasılsın? Biraz olsun moralin düzeldi mi?" diye sordu.

Dudaklarımı üzgün bir şekilde sıkıp başımı sağa sola salladım. "Ateş hiç televiyonlardaki gibi biri değilmiş. Herkesin içinde çok ağır konuştu. Gitar çalman gibi bestelerin de kötüdür senin dedi bana. Sonra da yemek boyu ben yokmuşum gibi davrandı. Ne umutlarla gittiğim bu yemek büyük bir hayalkırıklığı oldu benim için" dedim.

Burçin "Üzülme bu kadar ya. O seni tanımıyor. Ama biz tanıyoruz. Çok yetenekli olduğunu biliyoruz. Öyle söyledi diye sakın pes etme. Devam et sen gitar çalıp beste yapmaya" diyerek bana moral vermeye çalışıyordu.

Emel "Burçin haklı. Sakın pes etmek yok. Sen çok yeteneklisin" diye atıldı.

Alaycı bir ses tonuyla Efe "Ama olmuyorsa da şansını fazla zorlamaya gerek yok. Müzik olmadı. Sporu dene. Mesela basketbol. Ne dersin? Stres atmaya birebir" diyerek baktı bana.

Caner "Herkes seyrederken top sektirebilir mi Deniz sence? Malum sahne korkusu var" dedi.

"Şu basketbol muhabbetini kesin ya. Siz basketbol deyince aklıma, soyunma odasındaki banyoya birlikte girdiğiniz geliyor. O zaman da sizi shipliyorum"

Efe sinirle Caner'e bakarak "Aferim iyi bok yedin. Şimdi bunların çenesinden kurtulamayız bir sene" diyerek baktı kaşlarını çatarak.

Caner "Buraya Deniz için geldik. Sizin konuştuğunuz şeye bakın. Ayıp ya" diyerek konudan kendini sıyırmaya çalıştı aniden.

"Dünyanın sonu değil ya. Boşver gitsin. Belki ileride sahne korkusu yenip kendi şarkılarını kendin söylersin. Belki Ateş'ten bile daha popüler bir şarkıcı olursun" dedi Burçin.

"Ne derseniz deyin. Müzik benim için bitmiştir. Gitarımı da Letgo'ya koyup satacağım" dedikten sonra yerinden doğrulup telefonunu eline alıp gitarına doğru tutarak "Hatta hemen ilana koyuyorum" dedi arkadaşları "Dur oğlum ya!" diye onu engellemeye çalışırken.

............

Ateş

Yeni albüm için stüdyoda şarkı seçmeye çalışıyordum. Şarkıyı keyifsiz bir şekilde söylerken, sözlerine daha fazla dayanamayarak sinirle gitarın tellerine vurdum oflayarak.

"Bu ne saçma sözler ya! Kalbin çöp kutusu. Aşkın karanlık kuyu nedir Allah aşkına? Ben bunu albüme asla koymam!" dedim.

"Ateşcim lütfen biraz gayret et. Mehpare Özyalçın kaç kişiye beste veriyor. Gençler çok seviyor onun bestelerini" dedi beni dinleyen menajerim.

Ateş "Hande olmuyor anlamıyor musun? Sözlerin duygusu yok. Bana geçmiyor söylerken. Ben bunu söylemek istemiyorum! Başka şarkı bulun. Yoksa bu albüm işi yatar!" diyerek sinirle ayağa kalktım.

Hande telaş içinde sözleşmeyi bana uzatarak "Müzik şirketiyle albüm için sözleşme imzaladık. Paranın yarısını peşin aldık. Adamlar bizden çalışmaya başlamak için haber bekliyor. Vazgeçersek çok yüksek tazminat ödemek zorunda kalırız" dedi.

"Of Oğuz! Niye bırakıp gittin. Sana çok ihtiyacım var" dedi sıkıntıyla yüzünü eliyle kapatarak.

Yanına oturup elini omzuna koyan kadın dudaklarını sıktı. "Ateşcim aradan beş sene geçti. Artık kendine gelmen lazım. Oğuz çok iyi bir müzisyendi. Çok iyi anlaştığınızı da biliyorum. Ama onun gibisi bir daha gelmeyecek. Artık bunu kabullenmen lazım. Bak lütfen albümü bir şekilde çıkarmamız lazım. Biraz daha gayret etmelisin" diyerek vurdu omzuna.

"Hayır. Kesinlikle bu şarkıyı albüme koymam. Diğer şarkılar da güzel değil. Zaten bundan önceki albümde yeterince sıçtık. Aceleyle albüm yapacağız diye ikinci bir fiyasko yaşamak istemiyorum. Başka bestecilerle konuş. Ne yaparsan yap ama bu şarkıları albüme hayatta koymam!"

Kadın ayağa kalkıp telefonunu cebinden çıkararak "Pekala ben birkaç müzisyen tanıdığımı daha arayım. Bakalım ellerinde bir şey var mı?" diyerek stüdyodan dışarıya çıktı.

Ateş "Of Oğuz yüz defa söyledim sana şu motosiklet sevdasından vazgeç diye! Sana çok ihtiyacım var" dedim çaresizlik içinde ağlamaklı bir sesle.

Bu esnada Hande'nin fermuarı açık çantasının ucundan dışarıya kaymış dosyayı farkettim. Merakla ne olduğuna bakmak için dosyayı çıkardım. Bu dün akşam yemekte besteleri olduğunu söyleyen çocuğundu. Sayfayı çevirdim. Notalar ve sözler vardı. Gitarımı alıp çalmaya başladım. Amatör biri için oldukça güzel bir giriş melodosiyle başlamıştı parça.

"Fena değilmiş."

Ardından sözleri söylemeye başladım. Bu çok dokunaklı sözlerdi. Beni alıp geçmişe götürmüştü bir an da. Oğuz'la geçirdiğimiz o günler canlandı birden hayalimde gözlerim dolarken.

Şarkı bittikten sonra büyük bir heyecanla bu defa daha yüksek bir sesle birkez daha çalmaya başladım. Oğuz'un bestelerinden sonra ilk defa, bir beste tüylerimi diken diken yapmıştı. İnanılmaz güzeldi. Sözleri yüreğimi yakmıştı. Şarkı bittiğinde Hande "Bu çaldığın neydi böyle?" diye sordu merakla.

"Dün yemekte bana uygun besteler yaptığını söyleyen çocuğun bestesi. Güzel değil mi?"

"Güzel ne kelime harika."

Gitarı bırakıp ayağa kalkarken "Bu çocuğu hemen bul. Ne kadar telif ücreti istiyorsa hemen verelim. Ben bu şarkıyı albümümde istiyorum" dedim.

Hande yine telefonu eline alıp yemek çekilişini ayarlayan reklam firmasını aradı. Bu şarkıyı sahnede söylemek için sabırsızlanıyordum. Sanki Oğuz'u ne kadar özlediğimi anlatıyordu bu şarkı. Etkisinden hâlâ çıkamıyordum. Bu şarkıyı Oğuz yapsa anca bu kadar güzel olabilirdi.

"Kendisi başvurmamış çekilişe. Emel adında bir kız başvurmuş. Arayım mı?" diye sordu.

"Niye öyle bir şey yapmış ki? Neyse boşver ara hemen. Belki arkadaşı falandır" dedim telaşla.

Hande telefonla konuşurken "Deniz yanındaymış" dedi gülümseyerek. Telefona onu istedikten sonra konuşmasının bitmesini tırnaklarımı yiyerek bekliyordum merak içinde.

Hande telefonu cebine koyarken "Hayret Deniz bestesi için telif istemedi. Klipte Ateş isminin altında söz müzik Deniz Yıldırım yazsın yeter bana. Ateş'in benim bestemi okuması paradan daha değerli benim için dedi. Bir de teşekkür etti" derken şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

Çok şaşırmıştım. Bu devirde kim kime bedava beste verirdi ki? Bu çocuğu gerçekten merak etmeye başlamıştım. Para kazanmak için değil tıpkı Oğuz gibi duygularıyla beste yapan biri çıkmıştı karşıma.

Bize Aşk Lazım //BxB// Final Yaptı Où les histoires vivent. Découvrez maintenant