Bl.11

679 58 42
                                    

Nefesimi tutmuş bir vaziyette bakıyordum gözlerine. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kalbim sanki kulaklarım da atıyordu. Adı gibi gözleri, yüzümü cayır cayır yakıyordu ateş misali. Kulaklarımdan bile ateş çıkıyordu yüzünü bana yaklaştırırken.

Kapının zili çalmaya başlayınca başını sesin geldiği yöne çevirirken sıktı dudaklarını. Tuttuğum nefesi bırakmıştım sonunda. Yüzünün yüzüme bu kadar yaklaşması nefes kesici bir duyguydu benim için. Şimdiye kadar hiç böyle bir şey hissettiğimi hatırlamıyordum. "Hande gelmiş olmalı" diyerek ayağa kalktı. Ben ise koltukta öylece kalakalmıştım. Kalbim hâlâ deli gibi çarpmaya devam ederken "Bu neydi böyle?" diye geçti aklımdan.

Biraz sonra içeriye Hande'yle birlikte girdiler salona. "Albümün çıkış şarkısını buldum. Deniz öyle bir şey yapmış ki eminim duyunca sende bayılacaksın. Hadi gidelim" dedi. Birlikte aranje yapmak için dizayn edilmiş, ses yalıtımlı odaya girdik tekrar. Ardından koltuğa oturup şarkıyı çalmaya başladı bilgisayardan.

Ateş ve ben heyecanlı gözlerle menajer kadının ne tepki vereceğini anlamaya çalışıyorduk mimiklerinden. Ellerini önünde bağlayıp başı önünde dinlemeye başladı. Ateş şarkıyı kağıda bakarak tekrar söylerken önce başını olumlu anlamda salladı. Ardından ayağıyla ritim tutmaya başladı. Ateş'e gülümseyerek bakarken "Bu harika bir şarkı. Kesinlikle çıkış şarkısı bu olmalı" dedi. Ondan da onayı almıştık. Şarkı bitince ayağa kalkarak "Beğendiğinize sevindim. Ben artık gideyim" dedim.

Ateş "Nereye gidiyorsun? Albüme yedi beste daha lazım" dedi telaşla ayağa kalkarken.

Şaşkın gözlerle bakarken "Bütün şarkıları benim bestelerimden mi seçeceksiniz" diye sordum.

Ateş "Hepsini seçtim bile. Sadece aranjesini yapmamız gerekiyor. Albümümde ki bütün söz müziklerin sana ait olmasını istiyorum" diyerek Hande'ye baktı.

Kadın gülümseyerek bakarken "Ateş seni uzun zamandır bir albüm için bu kadar heyecanlı ve istekli görmemiştim. Sanırım Oğuzhan'dan sonra müziği sana sevdirecek kişiyi bulduk" dedi.

"Sanırım bulduk" derken gülümseyerek baktı bana.

Ona bakarak "Neyse ki yarın okul yok. Benim kalmamı istiyorsanız eğer gecikeceğimi anneme haber vereyim ben" diyerek telefonu cebimden çıkardım.

Aradan saatler geçmiş hava çoktan kararmıştı. Ateş yorgunluk nedir bilmeden besteleri aranje yapıyordu. Her biten şarkıyı bana dinletiyordu. İşin içine diğer enstrümanlar girince besteler bambaşka bir ruha bürünüyordu. Bazen ben bile inanamıyordum bunların benim bestelerim olduğuna.

Ateş

Aradan saatler geçmişti. İşim bittiğinde saat sabahın üçü olmuştu. Deniz daha fazla dayanamamış, oturduğu koltukta uyuyakalmıştı elinde telefonuyla. Albümün son bestesinin aranjesini de tamamladıktan sonra kulaklığımı çıkarıp ayağa kalktığımda omuzlarımın ve bütün vücudumun ağırdığını hissederek gerindim. O uyuduğu için son bestesini ona dinletemediğim için üzülmüştüm.

Yanına giderek dizlerimin üzerine çöküp, onun yüzüne bakmaya başladım. Uyurken de çok tatlı görünüyordu aynı Oğuz gibi. Onun gözlerinde Oğuz'un ışığını görüyordum. Gülümsemesi, bakışları ve heyecanı bana hep onu hatırlatıyordu nedense.

Oğuz'la ilk albümümü çıkarmaya karar verdiğimde tanışmıştım. Stüdyoda onu ilk gördüğümde etrafa yaydığı elektrik bir an da bütün bedenimi esir almıştı sanki. Dakikalarca yüzündeki gülümsemesinden gözlerimi ayırmamıştım.

Çok güzel gülüyordu bana bakarken. Çalışmaya başladığımızda onun varlığıyla huzur bulmuştum hayatımda ilk kez. Çünkü yıllarca herkesten uzak sadece eğitime odaklı bir çocukluğum olduğu için hiç arkadaşım olmamıştı. Annem beni, kendine has katı bir disiplin anlayışıyla yetiştirmişti. Benim opera sanatçısı olmam için çabalayan annemin, sonu gelmeyen keman dersleri, piyano dersleri, şan dersleri sayesinde bütün çocukluğum öğretmenlerle geçmişti.

Belki de bu yüzden öğretmenlerin dışında ilk defa kendi yaşıtım olan Oğuz'la bir şeyler paylaşmak, hayatımda ilk defa özgür olduğumu hissettirmişti bana. Onunla tanıştıktan sonra sadece siyah ve beyazdan ibaret olan sıkıcı dünyam rengarenk olmuştu adeta. Yaşadığımı ve nefes aldığımı ilk kez onunla anlamıştım.

Onun etrafa yaydığı elektrik sayesinde müzik dışında duygularında insanı mutlu ettiğini öğrenmiştim. O kadar sıcakkanlı birisiydi ki, bu elektiriği yüreğimin derinliklerinde arkadaşlıktan öte bambaşka duyguların yeşermesine sebep olmuştu. Artık onu görmeden bir dakika bile geçirmek, işkence gelmeye başlayınca bunun arkadaşlık değil ona duyduğum aşk olduğunu farkettim. Bir erkeği seveceğim aklıma gelmezdi. Ama olmuştu işte. Ona, karşı koyulmaz hislerle bağlanmıştım sonunda.

Hislerime karşılık bulduğumda dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Oğuz artık benim hayatımın bir parçası olmuştu. Aynı evi, aynı yatağı paylaşmak, onunla aynı havayı teneffüs etmek kelimelerle anlatılamayacak kadar güzeldi. Aşk denilen duygu her geçen gün görülmeyen bağlarla bağlıyordu bizi birbirimize.

İkimizde gözler önünde olduğumuz için dışarıda çok iyi bir arkadaştık. Gözlerden uzakta ise dünyanın en güzel seven iki aşığı. Teni, dudakları, kokusu ve bedeniyle her şeyiyle çok seviyordum onu. İtalya konserinde ilk uçakla yanıma gelmişti. Bir aydır turnede olduğum için çok özlemiştik birbirimizi. Konser çıkışı otelle gidip odamıza çıktıktan sonra saatlerce hasret gidermiştik.

Türkiye'ye geri döndüğümüzde otelde yaptığımız bu kaçamak magazin gazetelerinde ve televizyonlarında gündem olmuştu birden. Annem durumu öğrenince buna çok sinirlendi. Onunla görüşmemi engellemek istedi. Çünkü katı disiplin anlayışında her şeyden önce iş gelirdi. Ünlü birisinin gizli bir hayatı olamazdı. Gay ilişki ise kesinlikle en nefret ettiği şeydi.

Bir taraftan bu haberin asılsız olduğunu ve yayından kaldırılması için uğraşırken, bir taraftan da bizi ayrılmak için elinden geleni yapmaya başladı. Daha Avrupa turnesinden yeni gelmiştim. Ama araya hatırı sayılır kişileri koyarak benim için yeni bir turne hazırlattı. Apar topar turneye çıkmıştım. Daha bir hafta geçmişti ki Oğuz'un trafik kazasında öldüğünü öğrendim. Motosikletle giderken kamyondan fırlayan lastik ona çarpmış ve kaza yapmıştı.

Haberi alır almaz turneyi iptal edip geri döndüm. Dünyam yıkılmıştı. Onsuz nefes almamın hiçbir anlamı kalmamıştı. Hayatımın en kötü günüydü onun ölüm haberini aldığım gün. Günlerce, aylarca evden dışarıya çıkmadım. Psikolojik destekler sayesinde günün çoğunu uyuyarak geçirmeye başlamıştım. Onun olmadığı bir hayatta yaşamak ölüm gibiydi sanki.

İki yıl boyunca elime gitarımı bile alamamıştım. Müzikle ilgili her şey bana onu hatırlatıyordu. Sanki onun zamansız gidişiyle birlikte bende bu dünyada bitkisel hayata girmiştim. Kendimi toparlamam yıllarımı almıştı. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlasam da onun acısı yüreğimden hiç gitmedi. Bir an bile aklından çıkmıyordu. Yokluğuna hiç alışamamıştım.

Annemin baskısıyla hiç istemesem de iki yıl aranın ardından ikinci albümümü çıkardım. Benim için tam bir fiyasko olmuştu. Hiçbiri  Oğuz'un bestelerinin yerini tutmuyordu. Birkaç hafta önce üçüncü albüm için yapımcı şirketle imzalar atılmıştı. Yine birçok beste gelmişti. Ama hiçbiri hoşuma gitmiyordu.

Bir daha Oğuz gibi biri karşıma çıkmaz derken, on sekiz yaşında bir çocuk çıkmıştı aniden karşıma. Bestelerinde Oğuz'un izleri vardı. Sanki Oğuz'un ruhu geçmişti onun bedenine. Bakışları, gülümsemesi, hatta yüzünün aniden kızarıp heyecanlanması tıpkı Oğuz gibiydi.

Yıllar sonra içimde bir erkeğe karşı, Oğuz'a hissettiğim duygulara benzer duyguların filizlendiğini hissetmeye başlamıştım. Çok tatlı görünüyordu uyurken. Onun yanaklarını okşamak, boynuna burnumu bastırıp kokusunu içime çekmek geliyordu içimden. Bu hislerle ona dokunur gibi yüzünde gezdirdim elimi.

Ardından aniden elimi çektim. Bunu yapamazdım. Daha on sekizdeydi. Daha çok küçüktü ama müziğe dair çok büyük hayalleri vardı. Onun hayallerini kendi duygularıma kurban edemezdim. Ona karşı hislerimi bilse belki benden, belki müzikten soğuyabilirdi. Bana olan hayranlığını kaybedebilirdi. Bana olan güvenini sarsabilirdi. Bunu ona yapmaya kesinlikle hakkım yoktu.

Bize Aşk Lazım //BxB// Final Yaptı Where stories live. Discover now