Laia, kovaya su çekerken söylenmekteydi. Burada keyfi oldukça yerindeydi genç kızın. Şimdi tabana kuvvet git gel etmekteydi ve ona zor gelmişti. Evvela Servi Ana'nın suyunu taşıyor ardından gelip kendisi için çekiyordu. Obada bir kuyu daha mevcuttu lakin o kuyudaki su ile yemek pişirmiyorlardı. Genç kız temizlik ve çadırı yerleştirme işi ile fazladan meşgul olmuştu. Biraz daha özenli davranmıştı bu defa. E birde artık papuç ile girmiyordu içeri. Laia kovaları kenara bırakıp kirlilerini yıkamak için eğilmişken ardından gelen nal seslerine doğru döndü. Genç kız sabahın bu vaktinde Aytuğ ve geveze alpi Kutay'ın nereye gittiğini düşünürken adam ak paçalı kara yağızını ona doğru sürerek bu güne dek görmediği kadar güzel bir gülüş ile onu selamladı. "Esselamı aleyküm!"
"Aleyküm selam ve rahmetullah ve berakatüh " Laia da kendini gülümser buldu genç kız atın yanına yaklaşıp yelesini severken hala üzerinde duran adama başını kaldırarak baktı. Örgülü saçlarını yarıdan toğlamış omzu ardından sallandırmıştı. Siyah bir zırh ve pelerin giymişti üzerine. Laia insanları güzel ya da çirkin diye ayırt etmiyordu lakin Aytuğ şu haliyle pek güzel görünmekteydi. "Nereye gidersin beyim? "
Aytuğ'un içi içine sığmıyordu lakin olan biteni öğrenmeden Laia'ya umut verip şu gözündeki ışığı soldurmaktan korkardı. Ona rastlamak istememişti esasen lakin bir şekilde hep gözünün önündeydi. İç geçirerek yanına gelmesini ve güzel bakışlarını kendisine kaldırmasını bekledi adam.
"Bana bir sualin vardı... Hem ona cevap olmak adına giderim, bir de... " Aytuğ gülümseyerek duraksadı."Kizil elma gidecek sen? " Laia kaşlarını kaldırdı. "Bana da kizil elma!" Genç kız adamın suratını çevirip gülmesiyle iç geçirdi. "Ne vakit gelecek sen? "
Aytuğ hafiften eğilip gözlerini kadına dikti. "Vuslata giderim gök gözlüm... Ben gelenece en güzel aşını et... Bekle beni he mi ? "
Laia adamın sözleriyle kalbinin içinde davul çalmaya başlaması ile bir adım gerileyip bakışlarını kaçırdı. "Beklecü ben..."
"Eyi... " Aytuğ kafa sallayarak doğrulup atının yönünü değiştirdi. "Allah'a emanet" Diye mırıldanıp hızla üzengiyi atın karnına çarptı.
Laia ise yandaki kovayı eline alıp adamın ardından fırlatması ardından dört nala uzaklaşışını izledi.
Sonraki gün...
ConstantiniyeRobert'in eli ayağı titriyordu. O gece rahip ile göz göze gelmişti. Adam onun adını söylediğinde Robert Keltçe konuşabildiğini hatta ve hatta kralın belki de adamı peşine taktığını dahi düşünmüştü. Lakin adam ile bakışmaktan ve uzun bir süre Robert ile Jenna diyip durmaktan pek de öteye gitmemişlerdi. Adam korkudan bir müddet kiliseden çıkamamıştı lakin Rahip elinde kilise anahtarı ile yanına geldiğinde onun kapıları kapatışını izlemiş neler olup bittiğini merak ettiğinden birazda her kimse onu Jenna ve Abraham'dan uzak tutmak istediğinden peşinden gitmişti. Sonrası ise bir tuhaftı. Rahip ile karanlık bir sokakta alt katta ufak bir taş evin içine girmiştiler. Adam ona oturması için eski koltuğu işaret etmiş akabinde arkadaki odaya rahip girip Abraham gibi çıkmıştı. Uzun boylu esmer otuzlarının sonunda görünen bir delikanlıydı. Evvela namazlığını yayıp bir müddet abraham gibi ibadette bulundu ki bu oldukça uzun bir süreydi ardından da biraz kutsal kitap okudu. Robert ise etraftaki incillere haç ve İsa motiflerine şaşkınlık ile bakmaktaydı. Biraz da korkmuştu durumdan. Bir cesaret öğrendiği kadarki Türkçesiyle adama sormaya karar vermişti... "Sen Türk" Atıfına karşın genç adam eliyle sus işareti yapıp kafa sallamış ona yeniden isimlerini sormuştu. Ardından nerede uyuyorsun demiş, Robert, han ve uyumak kelimesini bildiğinden telaffuz etmişti. Genç adam ona biraz basit kelimeler ile biraz da el ile işaret ederek hana gidip orada durmasını sabah geleceğini anlattığında Robert Abraham ve Jenna'yı kaçırmak dilemişti bir an evvel. Lakin kapıdan çıkmadan önce adamın ona seslenip yere düşen buruşmuş dua kağıdını uzatmasıyla Robert beyninden vurulmuşa dönmüştü. O an belki yapmaması gerekeni ya da tam da yapması gerekeni yapıp adamın gözlerine bakarak "Laia" dediğinde karşılığında söylediklerinden anlayabildiği tek kelime olan "kız" kelimesini gözleri büyüyerek dinlemişti. Hana döndüğünde ise burası Constantiniye olduğundan ve şaraba erişim kolay olduğundan Robert birkaç kadeh ile aşağıda oturarak sabahlamıştı. Jenna'ya umut veremezdi. Abraham ile ise ancak öğlene doğru sızdığı masadan kaldırıldığında konuşabilmişti. Abraham beklemeleri gerektiğini söylemiş duruma pek sevinerek şükürler yağdırmıştı. "Sana dedim kardeşim... Allah duanı duydu!" diyerek nida atmıştı. Rahip kilise cüppesi ile hana gelmiş bu defa Abraham biraz daha iyi anlaşabildiğinden ona gitmişti. Döndüğünde ise Aytuğ adında bir adamın onları aradığını ve yanında sarışın bir kız olduğunu gördüğünü burada sessizce dikkat çekmeden beklemeleri gerektiğini söylediği haberi ile karşısındaydı.
