I

118 44 4
                                    

ÖDÜNÇ ÖMÜR

Hayatları hesaptan uzak, sırtları merhamete dönük, kalpleri sevgiden mahrum ve en önemlisi ölümün varlığını anımsayamayanlara, ölüm kendisini bulmayacakmış gibi yaşayan kişilere ne yazık!

Sizlere merhum Feridun Bey'in hikayesini anlatmak istiyorum. Yağmurda ıslanmamak için yıldırıma sığınan, üzülmemek için kalp taşımayan, canı yanmasın diye can yakan ve ölümün kendisinden de bir kaçışın olmadığını çok geç fark eden zavallı Feridun Bey. Feridun Bey'in hikayesini sizlerle paylaşmadan önce onun hayatını bilmelisiniz. Kendisine ön yargı ile yaklaşmanızı istemem. Kötü olmak bir tercih değildir her zaman, iyiliğe giden yolu bulmanın kendi elinizde olmadığı zamanlar olur. İşte Feridun Bey de aynı bu şekilde arafta kalmış ama baskılar ve şartlar kendisini iyiliğin yolundan saptırmış. Gelin Feridun Bey'i bu kadar yanlışa sürükleyen zamanın altında neler gizliymiş bakalım.

Ailesi görücü usulü evlenmişti Feridun Bey'in. Kalabalık ve yorgun şehir hayatının gürültüsü arasında bir iş adamı olan Rızık Bey ve baktığı aynalarda kendi gördüğü manzara ile bağdaşmayan bir görüntüye sahip, ailesinin tek kızı olduğu için canı ne isterse hemen yapılan şımarık bir kadının evliliği ile dünyaya gelmişti. Yere göğe sığdıramadıkları kızlarını kimler kimler istemişti de en sonunda çok zengin bir iş adamı olan Rızık Bey'e layık görmüşlerdi biricik kızları Balkız hanımı. Hayatı boyunca zorluk görmeyecek, elini bir işe sürmeyecek ve kocasının küçük gölgesine sığınıp yediği önünde yemediği arkasında yaşayıp mutlu mesut bir hayat sürecekti. Nitekim de öyle oldu. Kendi hayatını tamamen bir kenara bırakıp artık hastalık derecesine gelecek kadar kendisini iş hayatına veren Rızık Bey kendisine bir çift daha ömür biçilse bundan sonra hiç çalışmasına gerek kalmayacak kadar da para sahibi olmayı başarmıştı. Hayatını bu kadar tempoyla ama bir o kadar da boş geçiren Rızık Bey de en sonunda ailesinin baskılarına dayanamamış ve biraz da kendi rızası ile annesinin ilk bulduğu kadın ile evlenmeyi kabul etmişti. Yaşantısının yoğun temposunda hem çevresindeki tüm erkeklerin işten sonra kadınlarının koynuna girebilmek için koşuşturmasına imrendiğinden hem de yorgun argın eve geldiği akşamları annesinin ısrarları yerine, sabah uyanıp işe koşmanın hayali ile sıcak bir tene sarılıp uyumayı ihtiyaç bilmişti. Annesine en sonunda "Beni evlendirin." Dediğinde, annesi gidip onun için en güzel kadını bulup getirmişti.

Feridun bey doğmadan önce iki kişilik evlerinde mutlu mesut bir yaşantıya sahip olduklarını söyleyebilmemiz için derin bir tartışmaya tutulmamız gerekebilir. Evliliğin ilk başlarında Rızık Bey işten eve geliyor, özenle kurulmuş sofraya oturuyor ve karısı ile midelerinin sınırlarını zorlayana denk yemeklerini yedikten sonra birlikte yatak odalarına geçip her gece sanki ilk geceleriymiş gibi soluksuz bir şekilde terleri birbirine girene kadar sevişiyorlar. Ardından da derin bir uykuya gömülüyorlar. Evliliklerinin ikinci yılına kadar kurulu bir makine gibi her günü bir önceki günün aynısı olacak şekilde yaşamaya devam ettiler. Adam işten geliyor yemekler yeniliyor ve karısının yakıcı tenine kavuşmanın mutluluğu ile sabahlara kadar sevişiyorlar. İkinci yılın ardından biraz da Balkız Hanımın ısrarları sonucunda kendilerine mucize gibi sunulan erkek çocuğunun dünyaya gelişi ile rutinleşen yaşantıları bir anda çekilmez, katlanılması güç bir hal alıyor. Paraya meraklı, tüm yaşantısını sadece kağıt parçalarını istiflemek ve onların varlığı ile avunmakla harcayan zavallı adam çocuğu dünyaya geldiği gün her ne kadar karısı kadar mutlu olduysa bile çocuğunun gün geçtikçe artan masrafları karşısında eksilen paralarının verdiği üzüntü ile artık eve gelince yemek yiyemez, yüzü gülmez ve dudaklarını sanki yerinden alıp kendi dudaklarına karıştırmak ister gibi vakumlayan karısının tenine bir gün olsun dokunmaz olmuştu. Kocasının kendisinden uzak ve ilgisiz hallerine ilk başta oldukça üzülen kadın ise zamanla üzüntüsünü bir kenara bırakıp kendisini yemeğe ve pembe dizilere vermişti. Zaten kilolu olan vücudu hamilelik sırasında bitmek tükenmek bilmeyen iştahı ve son zamanlarda yaşanmayan sevişme hayatlarından dolayı hiçbir harekette bulunmadığı için iyice kendisini salmıştı. Artık evin içerisinde mecbur hissetmediği sürece hareket etmiyordu. Sabah kocası evden uzaklaşıp biraz kafa dinleyebilmek için işe koştuktan sonra yatağında bir müddet daha uzanıyor ve yeterince tembellik yaptığını düşünürse şayet, yatağından kalkıp kendisine hazırladığı sandviç ile televizyon karşısına oturuyor ve hayranı olduğu pembe dizilerin başından akşama kadar da kalkmıyordu. Dizilerden mi sıkıldı? Hemen kalkıp kendisine ufak atıştırmalık bir şeyler hazırlamak için mutfağa yürüyor ve bir tam ekmeğin arasına salam, peynir, zeytin veya yumurta aslında o an dolapta ne varsa sıkıştırıp yeniden ait olduğu yere, son aldığı kilolardan dolayı kendisine özel yaptırdığı koltuğuna yayılıyordu. Evin içinde temizlik yapılması gerekiyorsa kocası işten gelince yapıyor, bulaşıkları yıkıyor, yerleri süpürüyor ve elbiselerini ütülüyordu. Karısı çocukla ilgilendiği için güya onu daha da yormamaya özen gösteriyor yerinden kalkmasına müsaade etmiyordu. Gelgelelim çocukla ilgilenen bir anne yoktu ortalıkta. Kendisi televizyon karşısında keyif sürerken eğer aklına gelirse çocuğunun yanına üşengeç bir hayvan gibi süzülüyor, karnını güzelce doyuruyor ama sonra yine içinden çıkılmaz bir aşkı konu alan vazgeçilmezine geri dönüyordu. Kocası her ne kadar kendisini yormasını istemiyor olsa da Balkız Hanım kocasının yemesi için bir sürü çeşit yemek hazırlıyor ama kocası daha işten gelmeden önce iştahını bastıramadığı için oturup kendi başına yiyordu.

YAŞAMAK TELAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin