IV

28 25 0
                                    

     Evine düşündüğünden de geç saatte dönmüştü. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama hava kararmıştı. Apartmanlarda ışıklar sönmüş, sokak lambalarının altında insan kalabalığının azalmasının verdiği güven ile gezinen kediler görünüyordu. Yalnızca kendi apartmanlarında kendi evlerinin ışıklarının yandığını görebiliyordu. Nazik hanım hala uyumamıştı. Herhalde Feridun beyi nasıl öldüreceğinin planlarını yapıyordu. Yani öyle olmalıydı. Eşini rahatsız etmemeye özen göstererek kapının kilidini açtı. Kapıyı bir o kadar dikkatle araladıktan sonra sürpriz bir darbe ile karşılaşmamak için ilk önce başıyla içeriyi kontrol etti. Salondan televizyon sesleri geliyordu. Elinden geldiğince sessiz bir şekilde kapıyı örttükten sonra salona yaklaştı. Televizyonda bir dizinin tekrar bölümü oynatılıyordu. Nazik hanım da hemen karşısındaki koltukta ince bir battaniyeye sarılıp uyuyakalmıştı. Etrafta hiç portakal kabuğu veya elma çöpü olmadığına göre dokunulmamıştı tabağa. Cinayet için ince hesaplar yapılmıştı anlaşılan. Yattığı yerde kımıldandı Nazik Hanım. Uyanmadı. Feridun bey bunu fırsat bilerek ilk önce televizyonu sonra da salonun ışığını kapattı. Mutfağa gidip kendisi için bir bardak su doldurdu. Bir yudum aldı," Acaba" diye düşündü. Abartıyor olabilir miydi? Eşi bu kadar da kötü bir insan değildi. Tanıyordu onu. Aynı evde uzunca zamandır yaşıyorlardı ve bu süre zarfında eşinin tam bir cani olduğunu nasıl da anlayamamıştı? Şizofreni düşünceleri beyninin her bir hücresinde hissediliyordu. Bir yudum daha su içti. O çorbanın içerisinde kesinlikle akla uymayacak şeyler vardı.

     Yarısı dolu olan bardağı alıp odasına geçmek istedi. Yorgundu ve güzel bir uykuya ihtiyacı vardı. Mutfağın kapısının yanından geçerken ışığı kapatmak için elini uzattı. Işığı kapattı ve önüne döndü ki, karşısında bir silüet mosmor gözlerle kendisini izlemekte. Elinde tuttuğu bardağı düşürüp komşuları telaşa sokacak bir çığlık koparttı. İşte olmuştu. Nazik hanım onu tenhada sıkıştırmış, gafil avlamıştı. Kaçacak bir yol yoktu ve karşısındaki yolun sonu onu ölüme götürecekti. Demek ki ölümden buraya kadar kaçabilmişti. Ölüme hazırlandı. Ayak parmaklarına dökülen su dokununca ağlamak istedi. "Ölmek istemiyorum beni bağışla" dedi sessizce. İçinden mi demişti yoksa? "bir çocuğa sahip olamayışımız benim hatam. Benden kaynaklıydı ama senin üzerine attım" dedi. Bunu da içinden söylemek istemişti ama sesli söyledi. Su birikintisi bir ayağındaki çorabı tamamen ısladığında geriye doğru adım attı. Arkasında duran masaya çarpınca çaresiz bir kere daha denedi şansını. "Ben aciz bir adamım. Kendi kusurumu sana yüklersem yücelirim sandım. Affet beni" dediğinde elleriyle kendisini savunabilmek için yüzünü gizleyebileceği kadar kaldırmıştı. Işık yandı. Nazik hanım omuzlarına sardığı battaniye ile şaşkın şaşkın bakınıyordu. Uykulu gözleri olan bitene bir anlam veremiyordu. Kıyamadı ama kocasının bu haline. Şimdiye kadar karşısında hiç kimse bu kadar eğilip bükülmemişti. "Yapma beyim. Sevgilim. Ne kusuru, yok kusur sende. Allah nasip etmedi. Vardır bir hikmet" diyerek Feridun beyi sakinleştirmek istedi. Zavallı Nazik Hanım 1çok severdi Feridun beyi.

     Savunmayı bırakıp eşinin yüzüne bakmayı başarabilmişti. İlk önce Nazik hanımın endişeli yüzüne sonra da boş ellerinin battaniyeye sarılışını inceledi. "Ben sandım ki şey..." dedi ve yere düşürdüğü bardağa odaklandı. Kabahat işlediğinin farkında olan ve azar işitmekten kaçmak isteyen küçük bir çocuk gibi dizleri üzerinde yere oturdu. Yine dikkatle eşinin ayaklarının dibinde duran cam kırıklarını elleriyle toplayıp sadık bir uşak gibi eğilerek geri çekildi. "Karnın aç mı?" dedi Nazik Hanım. Biraz daha Feridun beyi izleyip yaptıklarına bir anlam vermeyi denese çok sevdiği eşinin delirmiş olduğunu zannedecekti. Böyle olsun istemezdi. Konuyu değiştirdi. Başını iki yana salladı hayır anlamında Feridun Bey, yemek istemiyordu. Hele o çorbadan içmeyi hiç istemiyordu. "O çorba olmaz, içmem hain kadın" diye geçirdi içinden ama eşine de sevgiyle baktı. "O zaman gel yatalım" dedi Nazik Hanım. Soğuktu yatak. Isınması lazımdı. Bir kişilik sarılamazdı insan. Kendisine sarılmak az ısıtırdı. Feridun beyin sevgi dolu olduğuna inandığı kollarına ihtiyaç duyuyordu. "Sen yat ben gelirim" diye karşılık verip elinde tuttuğu cam kırıklarını çöpe attı. Ayağında grahatsız eden ıslak çorabı da çıkarttı. "Sen yat" dedi yeniden, soğuktu sesi. Çaresiz geriye döndü Nazik hanım. Isınamamıştı. Boynunda bollaşan battaniyeyi yeniden sıkıca sardı kendisine ve gözden kayboldu.

YAŞAMAK TELAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin