VII

26 23 0
                                    

   "Merhaba" dedi titreyen ve özgüvensiz sesiyle. "Merhaba ben açım ve" diye kuvvetlendirdi ilk sözcüğünü. Hala kapıda dikilip duran Ayla Hanım herhangi bir ses çıkartmayınca halihazırda dağılan özgüveni tamamıyla çökmüştü.

     "Bu çirkin yaratık bile beni dikkate almıyorsa Aziyade Hanım beni beğenmez mi acaba?" düşünceleri sarmıştı şimdi de zihnini. "Neden bakıyorsun ki? Sadece buralardan geçiyordum ve çok aç olduğum için kapınızı çaldım" diyebildi aşağılanmış hissetmenin verdiği öfkeyle. Karşısındaki kızın mahcubiyet dolu yüzü arkasına dönüp oradan ayrılınca "Aman be" der gibi elini sallayarak kırılan cesareti ile geriye dönmek istedi zavallı Feridun Bey ama az sonra çok tanıdık gelen, sanki asırlardır sesinin kucağına aitmiş gibi hissettiği Aziyade Hanım arkasından seslendi. Biraz daha şiddeti artsa sevgisinin tapınmaya girecekti. Bu güzel ses kendisine durmasını söylediğinde mıhlandı olduğu yere. Sarhoş gibiydi. Bilinci yerindeydi ama komutlar yıllardır esaretinde olduğu bu sesin emrindeydi. Kendisi de bu sese aitti. Köleydi ve yerlere kapaklanıp o "Kimdiniz?" diyen sesi bir kere daha duyabilmek için yalvarmaya hazırdı. "Birisine mi bakmıştınız?" diyordu arkasından Aziyade Hanım. Uzun zamandır tadını alamadığı bir cesaret ile arkasına döndü. Heyecandan yüzüne bakamadan, ayaklarının zemini çiğneyerek kapıdan çıkışını izledi. "Evet" dedi sonra "Hayır hayır" diye devam etti. "Ben buralardan geçiyordum da yolum çok uzun ve affınıza sığınarak söylüyorum. Karnım da..." utancından sözlerini tamamlayamadı. Bir bakıma içerisinde olduğu durum yüreğini incitiyordu. Aşkından dilini damağını kurutan bu güzelliğin karşısına dilenci gibi çıkmak istemezdi. Ölüm peşine takıldığı günden beri ne gurur umurundaydı ne de şeref ama bir sözüne ve bir tebessümüne muhtaç kaldığı Aziyade hanımın karşısında utanmamak mümkün değildi. Güzeller güzeli de karşısındaki karnı aç adamı gariban bulmuş, daha fazla bekletip mahcup etmemek için burada beklemesini söyleyerek içeriye girmişti. Şimdi kapıda yine "Çirkin yaratık" diye nitelendirdiği kızla yalnız kalmışlardı. Feridun bey bu sesi soluğu çıkmayan kızdan hiç hazzetmemişti. Gözlerini dikmiş bakıyor, bazen tatlı bir kız gibi gülümsüyor ama hiçbir şey söylemiyordu. Böyle olduğunda Feridun Bey bakışlarını kaçırıyor onunla ilgilenmiyormuş gibi davranıyordu. Ama dayanamadı. Kendisine derin anlamlar taşıdığını sandığı ama kelimelerle değil bakışlarla anlatılmak istenen sözcüklere dokunmak için bir kez daha "Neden konuşmuyorsun? Ben kötü birisi değilim" diyebilmişti. "O dilsiz. Konuşamıyor ki" diye yanıtladı Aziyade Hanım getirdiği bir tas çorba ve yarım ekmek ile geri geldiğinde.

     Feridun bey kendisine uzatılan dumanı üzerinde kokusu burnuna değen çorbayı alırken düşüncesiz yargılar ile içten içe küçümsediği kızın ayaklarından alamamıştı bakışlarını. Yüzü bir ton basıyordu. Yabancı duygulardı bunlar ama gayet ağır basıyorlardı. Utanmak, aşk, mahcubiyet ve merhamet kendisine sunulmamıştı daha önce. O da bilmiyordu nasıl davranması gerektiğini. Utandığını fark edilmişti ama. Hareketlerinin daha çekinir olduğu anlaşılmıştı. Fark edilip çorbasını içmesi için ısrar edilmeseydi eğer başını kaldırıp burnuna güzel kokuları değen tastan bir lokma alamazdı. Kısa bir süre içinde ekmeğin son lokmasını da tasın içine ve kenarlarına sürtüp yedikten sonra ancak "Kusura bakmayın Aziyade Hanım. Bilmiyordum" diyebilmişti. Daha adını bahşetmediği bu yabancı adamın kendisine adıyla seslenmesi iki kızı da ürkütmüştü. Elindeki boş tabağı alırken dikkatli davrandı. Feridun bey boşboğazlık ettiğinin farkına varmış olmalı ve hatasını nasıl düzeltebileceğinin düşüncesi içerisindeydi. "Adımı size söylediğimi hatırlamıyorum" sözleri karşısındaki adamı kızdırmamak için zoraki bir tebessüm ile söylenmişti. İki tarafında endişeli bakışları birbirlerinin üzerinde gezinirken duygularını belli etmeme mücadelesi veriyorlardı. Sessiz sedasız bir yalan düşünürken zaman kazanmak için yediği son lokma boğazına takılmış gibi öksürmeye başladı. Aziyade hanım boş kaseyi zavallı sessiz kıza verip belinden içeriye doğru itip uzaklaştırdı. Arkasından da kapıyı kapattı. Yalnız başına daha güvenli hareket edebiliyordu. "Bunun küçük bir tahmin olması da mümkün değil, kimsiniz siz?" derken az önce haline acıdığı adama karşı olan tutumu gitmiş, korku ve endişeleri geride kalmıştı. Bunların yerine evini, ailesini ve kendisini koruma içgüdüsüyle tehditkar, sert bir ses tonu gelmişti. Düşündü, taşındı. Sabrı taşmaya başlayan Aziyade hanımın kendisine doğru bir adım daha atmasıyla dilinden "Yalan söyledim" gerçeği fırladı. Korkudan üslubunu ve kelimelerini denkleştiremeyen Feridun Bey yeniden kendisini zor duruma sokmayı başarmıştı. "Size kulak misafiri oldum da. İçeriden neşeli sesler geliyordu ve biraz dinlemek zorunda hissettim. Çok güzel..." derken yanakları kızarmış, kulakları yanıyordu. Öyle ki heyecanından ve karşısındaki iki göze karşı duyduğu hayranlığından titreyen parmak uçlarına örme hırkasının eteğini sarmaya başlamıştı.

YAŞAMAK TELAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin