X

26 22 0
                                    

Karanlık ruhuna işlemişti. İnsanlığından kalan anılara tutunmak için mücadele verirken de şimdiki durumunu insanlığa tercih ediyor gibi bir hali vardı. İnsan olmaktan uzaklaşmak şimdiye kadar başına gelen en güzel şey olmalıydı. Aradan geçen zamanın ne o farkındaydı ne de mağaranın girişine "Acaba sağlığı nasıl?" diye merakla bakan ağaçların gölgeleri. Bu ağaçlar bir süredir en yakın dostu, ağaçların kıpırtısı muhabbetine katılan tek sesti. Yattığı yerden bir süredir kalkmıyordu. Vücudunda güç kalmamıştı artık. Bir insanın açlığa dayanabileceği gün sınırlıdır. Feridun bey bu sınırı ihlal etmek üzereydi. Açlıktan ölmemek için, tüm bu günleri ve mücadelesini boşa çıkarmak istemediği için yediği toprak ve ağaç kabukları ilk başta rahatsız etmiş olsa da şimdilerde o kadar da kötü gelmiyordu. İdare ediyordu. Uzayan ve kirden birbirine yapışan sakallarını kaşıdı ve güneşin yarattığı aydınlığın mağaranın içerisinde genişlemesini izledi. Günün vakitlerini güneşin mağaranın içerisine yayılıp sonra yeniden uzaklaşmasından hesaplıyordu. Mağaranın girişinden kendisini gösteren gün yüzü sabahın geldiğine işaretti ve yavaş yavaş, veda edercesine nöbetini karanlığa teslim edişi akşam olduğunun işaretiydi. Bulunduğu duruma uyum sağlayabilmişti. Hastalığı katlanılması güç bir duruma gelmeseydi uzun bir süre daha bu şartlarda yaşayabilirdi şüphesiz. Yaşam arzusundan ziyade Feridun beyi ayakta tutan, en azından hayata bağlayan tek bağ derinlemesine hissettiği yakıcı aşkıydı. Aşk içinde barındırdığı tek insani yanıydı. En son mağaradan çıktığında kendisini günlerce idare edecek kadar toprak, ağaç yaprağı ve kemirmek için kabuk toplamıştı. Ne kadar az hareket ederse o kadar az enerji harcar. O kadar da az yorulurdu. Hastalığı zavallı adamı içten içe eritiyor olmasına rağmen tek arzusu aşık olduğu kadını görmek, sarılmak belki sadece bir kere bile olsa onun tenine doyabilmek hayali ile ayakta durmayı başarabiliyordu. Onun yanında olmadığı günleri yaşamaktan saymıyordu. Onun için sadece geçip giden bir zaman, mağarasına uğrayan bir aydınlık ve Feridun bey de bu zamana hapsedilmiş toz zerresiydi. Çamurdu. Topraktı. Aşık olduğu kadını görmek hayalini Aziyade hanımın silüetini düşünerek, gözünde canlandırdığı güzel dudakları, keskin bakışları, çene hatları ve dudağının üzerinde karakter kazandıran benini mağarasının duvarlarında kalan boş yerlere resmederek bastırabiliyordu.

     Mağaraya gece karanlığı çöktüğü zaman duvarla serilen karanlık Feridun beyin tüm dünyaya körleşmesine sebep oluyordu. Onu hayatta tutan, gözlerinin bakmayı kabullenip görmeye değer tek güzel manzara olan bu çizimlerin yavaşça silinip kaybolması katlanılabilir bir şey değildi. O yüzden gece çöktüğünde huzursuzlanırdı. Ellerini duvarlarda gezdirip aşık olduğu sevgilisinin hala orada olup olmadığını kontrol ederdi. Bundandır gece olduğunda yaşamını yitirdiğini sanıyordu. Yontulan ve yarası henüz kabuk bağlayan parmaklarını zemine sürter yaşadığından emin olurdu. Acı varsa yaşıyordur. Hayatın şiddetle öğrettiği tek gerçek bu olmuştu Feridun beye. Yattığı yerden doğruldu. En son yıkanmasının ardından kendi perdesinde seneler geçtiği için kirden kaşınan saçları arasında ellerini gezdirip her sabah yaptığı gibi oturdu ve aydınlanan duvarlarda kendisine günü müjdeleyen, gülümseyen ve gözlerinde hasret barındıran Aziyade hanımın doğuşunu seyrediyordu. Aklını yitirmek üzere olduğunu anlayacak kadar aklı başındaydı. Aklı ona lazım değildi. Bağdaş kurup tek tek kendini belli eden resimleri gördükçe küçük bir çocuk gibi mutlu olup ellerini çırpıyordu. Sanki bir sinema seyredermiş gibi zamanında stokladığı ve artık çıkıp yenilerini toplamasını gerektirdiği kadar azalan toprağına parmaklarını daldırıp aldıktan sonra diline bastırdı. Her seferinde ilk çiğneyişleri rahatsız edici, mide bulandırıcı oluyordu ama sonrasında tadına alışıyor ve midesinin alabildiğince yiyordu. Çok az kez bunları geri çıkarttığı olmuştu. En sevdiği resim Feridun beye sevgi dolu öpücüklerini attığı resimlerdi. Saklandığı yerde birlikte ilk çizdikleri tablonun güzelliğinin mükafatı olarak almıştı bu öpücüğü. İki kere öpülmüştü bu ilahi dudaklar tarafından ve ikisi de hatırladıkça kor yüreğini yangına çeviriyordu. Bu resim gözüktüğünde yeniden ellerini çırparak filmin hakkını veren tanrıya minnetlerini sunuyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 01, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YAŞAMAK TELAŞIWhere stories live. Discover now