V

25 23 1
                                    

Gecenin bir vakti hazırlıksız bir şekilde evden ayrılan Feridun Bey üzerinde pijamaları ile soğukta ne yapacağını bilmeden adımlar atıyordu. Gidebileceği herhangi bir yeri yoktu. Ona destek olabilecek, önünde arkasında gezinip yardımlarını esirgemeyen annesi artık hayatta değildi. Babası ise evlenmeden önce kendisi gibi bir iş adamı olmadığı için zaten kızgındı, küsmüştü. O zamanlar da pek ilgili bir baba olduğu söylenemezdi. Şimdi yanına gitmek istese kendisine yardımcı olabilecek bir baba bulamamaktan endişeliydi. Hem yanına gitmek istese bile şu an nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Evden ayrılırken köye gittiğini söylemişti ama Feridun bey daha önce hiç oraları görmediği, nasıl gidildiğini bilmediği için bunu da başaramazdı. Oraya varmadan yaşamını yitirebilirdi. Otobüs veya herhangi bir araç kullanmak için yeterince cesaret toplayamamıştı. Yarım saatten fazla olmamıştı evden kaçalı. Daha şimdiden pes etme düşünceleri geliyordu aklına. Geri dönmeyi düşündü. Evde kendisini öldürmek için bekleyen katil bir Nazik hanım olmasaydı şüphesiz geriye dönerdi. Sıcacık yatağını özledi. Karnı da acıkmıştı. Çorba da çok lezzetli duruyordu aslında, kıvamı çok güzeldi. Kuş tüyünden de rahat olan yastığı yanında olsaydı keşke. Üzerine kendisini ısıtması için aldığı örme hırkanın önünü elleriyle birleştirdi ve kollarını kendisine sardı. Ağır adımlarla karanlık sokakların arasında gezindi. Dümdüz ilerleyecekti. Son aldığı karar bu yöndeydi. Yolundan şaşmazsa eğer elbette varacaktı neresi olduğunu bilmediği o yere. Az sonra karnından sesler gelince daha da yavaşladı. Anıları hala dün gibi aklında olan küçüklüğünü sıralarında eskittiği okul yolunda bulunan parkı görünce sevindi.

İlkokulda aşık olduğu güzel kız geldi aklına. Onun için bu parkta çizdiği bazı resimler vardı. Aklına gelince içi burkuldu. "Acaba şu an mutlu mu?" diye düşündü. "Ben mutsuzum, o da mutlu olamaz o halde" diye de avuttu hemen kendisini. Parkın içine girip en yakınındaki bankın üzerine oturdu. "Bu parkta ne kadar da çok anım var" dedi. Üzerinde bir çocuk sallanmasının hasreti ile boynu bükülen salınca odaklandı. Kimin saflığı ağır basarsa onun havada kaldığı tahterevalli ile bakıştı. "Ne çok anım var" diye geçirdi içinden. Düşündü anılarını. "Bu bankta resim çizmiştim, severdim resim çizmeyi" dedi ve sonu kesin mutluluğa çıkan bir kaydırağa odaklandı yeniden. Tepesinden kendisini bırakırken bir çocuk görmüştü. Babası kaydırağın dibinde çocuğu düşmesin diye tetikte beklerdi. Sonra kucaklaşırlar ve yeniden tekrarlardı bu sahne. Ayağa kalktı ve salıncağın yanına gitti. Demir zincirlerini tutup tarttı. "Anılarım çok" dedi. Bir keresinde bir ailenin burada oynadığı geldi aklına. Küçük bir kız çocuğunu önünde annesi, arkasından da babası sallıyordu. Göğe uçtuğunu sanıyordu adeta küçük kız. Öyle de mutlu görünüyordu ki. "Anılarım" dedi içinden ve salıncağı hafifçe sallamaya başladı. "Benim güzel aptal anılarım"

Feridun bey salıncağın bağlı olduğu direğe yaslanmış zincirlerinden sallarken salıncağı, parka doğru gelmekte olan şapkalarını kapatmış iki adam gözüktü. Neydi o? Düşündü. Bir adam ailesiyle son gününü mü yaşamıştı parkta neydi? Kütüphanede denk gelmişti bu hikayeye. "Beni burada alamazsınız" diyerek içinden sitem etti. Kaderi o aile gibi olamazdı. Hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken salıncak arkasından sallanmaya devam etti. Eğer nereye gideceğini bilecek olsaydı işi daha kolaydı. Bilinmezlik zor oluyordu. Yoruyordu insanı. Hele karnı aç bir adamı daha da çok yorardı her şey. İyi ki hırkasını almıştı yanına. Yoksa soğuktan donmak kaçınılmazdı onun için. Uzunca bir süre yürümüştü parktan ayrıldıktan sonra. Aslında ayakları da bir hayli ağrımıştı. Saatin kaç olduğunu bilseydi keşke. Sabah ezanı okunmak üzere miydi? Karanlıkta saklanmak daha kolay ama daha korkunçtu. Yeterince uzaklaştığına emin olunca ağrıyan ayaklarını dinlendirmek için bir apartmanın merdivenlerine sokuldu. İlk basamağa oturdu ve ayaklarını kaldırıma doğru uzattı. Gözleri kapanmak üzereydi. Kafasını duvara yasladı, düşünmek istedi. Yorgundu, karnı açtı, hava soğuktu ve ne yapacağını hala bilmiyordu. Ne kadar da zordu ölümden kaçmak. Bırakmıyordu bir türlü peşini. Şöyle beş dakika rahatsız edilmeden uyuyabilseydi eğer...

YAŞAMAK TELAŞIWhere stories live. Discover now