2. Bölüm "Güzel Bir Sürpriz"

71 20 10
                                    

21 Kasım Salı Sabahı...

Brittney telefonunun çalmasıyla uykusundan uyandı bir müddet yataktan kalkmadı fakat telefon zili çalmaya devam edince söylenerek kalkıp telefonunu aldı fakat numara tanıdık gelmemişti ve bu yüzden de tuhafına gitmişti. Telefonu açtıktan birkaç saniye sonra.

"Günaydın Bayan Brooks...İlk gününüz nasıl geçti ?"

Kendisini arayan bir bayan olmalıydı çünkü sesinden anlaşılıyordu fakat Brittney daha önce bu tür numaradan aranmadığı için şaşkınlığını gizleyemedi.

"Günaydın Bayan...Kusurumu bağışlayın ama sizi tanımıyorum.

Bayan nazik bir şekilde gülmeye başladı "Üzgünüm kendimi ilk başta tanıtmalıydım. Ben Aria Ford, kasabanın yerlilerinden ve aynı zamanda da emekli bir dedektifim. Dün akşam Bay Dawson beni aradı ve senden bahsetti bu yüzden seninle iletişime geçmek istedim. Sizinle yakın bir zamanda görüşmek isterim uygun mudur ?"

Brittney, Bay Dawson'nun kendisine hiç Aria Ford'dan bahsetmediğini iyi hatırlıyordu o yüzden az çok şaşırdı çünkü normalde Bay Dawson ne olursa olsun muhakkak kendisini bilgilendirirdi, onun unuttuğunu düşünerek bu konuyu kapatmak en iyi şey olacaktı.

"Evet benim için uygun olur sizinle görüşmeyi ben de isterim"

"Benden haber bekle dediğim gibi en yakınbir tarihte buluşmayı ayarlayacağım."

"Peki o zaman sizden haber bekliyor olacağım."

"İyi...Şimdilik diyeceklerim bu kadar iyi günler dilerim. Bu arada...Sizinle tanıştığıma memnun oldum Bayan Brooks."

"Aynı şekilde ben de efendim..." dedikten sonra telefonunu kapatıp masanın üstüne koydu. Brittney bir müddet düşünmeye başladı içinde hala bu işi yapıp yapmama konusunda kararsızdı çünkü işin bu kadar korkunç olacağını fark edemedi, yatağından hızlı bir şekilde ayağı kalktı, bazı şeyleri kendi başına da halletmesi gerekiyordu ve bu yüzden küçük siyah kamerasını çıkarıp masaya koydu ve yanına da birkaç kamera pili aldı. Siyah çantasından yeni kıyafetler aldıktan sonra giyindi ve pijamalarını koltuğun üzerine bıraktı. Kamerasını ve şemsiyesini alıp odadan çıktı, asansöre binip giriş kat düğmesine basarak inmeye başladı. Şemsiyesini açıp otelin bahçesindeki çıkış kapısına doğru yürüyordu ve çıkış kapısının yakınına gelip orada durdu, kot pantolonunun cebinden telefonunu açıp not kısmına girerek ilk önce ne taraflarda araştırma yapması gerektiğini not etmişti. Gleedholt Ormanı...İlk ziyaret edeceği yer orası olarak not etmiş ve parantez içinde insanların bu orman hakkında görüşlerini ve konumunu yazmıştı. Otelin çıkış ve giriş kapılarının hemen sol tarafındaki taksi durağının önünde durup bir taksinin gelmesini bekliyordu. Yaklaşık on dakika içerisinde ilk gelen taksiye bindi ve gitmesi gereken adresi taksi şoförüne söyledi, taksi şoförü aracı çalıştırarak yola koyuldu, yağmurun yağması biraz da olsa şoförün işini zorlaştırıyor gibi görünüyordu. 20 dakika sonra Brittney varmak istediği yere varabilmişti, taksi şoförü vitesi boşa alıp el frenini çekti ve eliyle karşı tarafı işaret ederek "Şu ileride topraklı yol var ve o yolu takip edersen ormanı bulursun."

Brittney dediği yöne baktı ve ücredi ödedikten sonra taksiden indi, taksi şoförü biraz bekledikten sonra oradan ayrıldı. Brittney, şoförün dediği yolu takip etmeye başladı yağmur yüzünden çamur olmuşlardı ama bunun için geri dönmemesi gerektiğini biliyordu. Her yolu kat ettiğinde karşısına koca koca ağaçlar çıkıyordu ormanın ortasına yaklaştığını hissediyordu. Yalnız olduğundan kendisini tedirgin hissediyor ve bu sebeple en ufak bir seste bile irkebiliyordu. Kamerasını çıkarıp bölgenin birkaç fotoğrafını çekti, ağaçların gövde kısımlarında ilginç bulduğu ne tür şey varsa onlarında resmini çekti ve hatta bazı ayak izlerini de...Bu tür ayak izlerinin resmini çektikten sonra çömelip yakından inceliyordu, ayak izleri bir insana ait olduğu çok belliydi ama boyut bakımından sanki erkek ayak izlerine benziyor gibiydi ancak ilerledikçe ayak izleri zamanla azalmakta hatta bir yerden sonra görülmemekteydiler.

Ayak izlerinin ortadan kaybolmasına pek bir anlam çıkaramamıştı ama bir ip ucu bulabileceği düşüncesiyle ayak izlerini en sonuna kadar takip etmeye odaklandı...Ayak izleri gövdesi oldukça büyük olan bir ağacın önünde bitiyordu, ağacın etrafında birkaç tur attı fakat herhangi bir ayak izine rastlamadı, tekrardan ağacın önüne gelerek ayak izlerinin en son durağı olan bu bölgenin de fotoğrafını çekti, ağaca tekrardan dönüp bir baktı ve biraz daha ileri gittikten sonra onun da fotoğrafını çekip yoluna devam etti. Bu bölgede çok fazla ot vardı neredeyse bütün çeşit otlar sanki bu bölgede toplanmıştı, otların içinde ilermeye devam etti ta ki bir otun üzerinde kırmızı leke görene kadar...Bir an durdu ve öne daha çok eğildi, otların üzerinde birkaç leke sıçramıştı ama bunun tam olarak ne olduğunu anlayamamıştı, otları eliyle itip toprağın üzerinde bir şey olup olmadığını kontrol etti fakat bir şey bulamadı. Kamerasını çıkarıp otların üzerindeki lekelere odaklanarak resimlerine birkaç kez çekip oradan ayrılmaya başladı.

Gövdeleri epey büyük iki tane ağacın önüne gelip onların gövdelerine bakarken bir yandan da etraflarını dolanarak dikkatini çekecek bir şey arıyodu, sol taraftaki ağacın gövdesinde ilgisini çekecek bir şey bulmuştu ağacın gövdesinde kırmızı renge benzer lekeler bulmuştu tıpkı az önce otların üzerinde olduğu gibi, sanki birisi üç tane parmağını sıvı bir renge boyadıktan sonra ağacın gövdesine sürmüştü. Kamerasıyla fotoğrafını çektikten sonra ağacın gövdesine yaklaşarak lekeyi koklamaya başladı fakat herhangi bir net koku alamadı, bu işte bir tuhaflık olduğunu sezdi ve kendisini tedirgin hissetmeye başlamıştı bir anlığına geldiği yöne bakıp geri dönmeyi düşünsede bundan vazgeçti ve yoluna devam etti.

Yolda yürürken kurumuş yaprakların üzerinden geçerken aniden kendisine yakın bir yerden koşan bir şeyin sesini duyduktan sonra sesin geldiği tarafa pür dikkat odaklandı. Bu sesleri çıkaran Taimas türündeki küçük sevimli sincap türünden çıkmıştı belli ki oda Brittney'in çıkardığı seslerden korkmuştu ve bir müddet Brittney'e baktıktan sonra jet hızıyla ağaca tırmandı ve ortalıklardan kayboldu.

Brittney yoluna devam ederken yirmi metre ileride bir ağacın dalında asılmış olan büyük bir siyah poşet gözüne çarpmıştı. Öylece asılı duruyor ve rüzgarın etkisiyle bir ileriye ve birde geriye doğru gidip geliyordu. Tereddüt etmeden oraya doğru hızlı adımlarla yaklaştı ve hemen siyah poşetin önünde durdu...Bir sağa ve bir de sola baktı, kimselerin olmadığını fark edince siyah poşetin düğümlenmiş ağzını biraz uğraştıktan sonra poşetin ağzını açabilmişit fakat poşeti tutamamış ve yere düşmüştü...Poşetin içinde biraz ağır bir şeyler olmalıydı çünkü yere çabucak düştü eğer içi boş olsaydı rüzgarın etkisiyle uçup giderdi.

Bir an vücudunun ısındığını ve kalbinin küt küt attığını fark etti, poşetin hemen önünde eğildiği gibi burnuna iğrenç kokular gelmeye başlamıştı. "Ne var bunun içinde ?" dedi kendi kendine ve yavaş bir şekilde ağzını açıp içine baktı...Gördüğü manzara karşısında kanı donmuş ve hareket etmeden öylece kalmıştı...İçerisinde insan elleri ve ayakları bulunuyordu.

Tam ayağı kalkacağı vakit ensesinin ortasında bir şey fark etti...Arkasında birisi vardı ve elinde silahla onun ensesine doğrultmuştu, titrediğini fark etmişti kalbi neredeyse korkusundan göğsünü yarıp dışarıya fırlayacak gibiyidi. Hareket edemiyordu sanki her yeri tutlmuş gibiydi, gözlerini kapatıp Tanrı'ya merhamet için yalvarmaya başladı...

Palyaço Where stories live. Discover now