1

54 16 9
                                    

Elimde tuttuğum iki parça kağıtla birlikte sınıfımdan çıktım. Telefonumun kırık ekranı yüzünden saati okuyamıyordum. Sinirle yumruklarımı sıktım. O dört gözü yakalarsam bunun hesabını soracağım.

"Saat kaç, söyleyebilir misin Jihoon?"

"Üç çeyrek."

"Teşekkür ederim."

Kırık telefonumu gösterdim. "Telefonuna ne oldu?"

"Düştüm."

"Kötü olmuş, dikkatli ol hyung."

Jihoon önümden ilerleyip giderken duraksadı. "Aslında birkaç beste yaptım. Dinlemek ister misin?" diye sordu. Ama bulmam gereken bir kontenjan açığı ve hesap soracağım bir dört göz bekliyordu beni.

"Dinlemeyi çok isterim ama kalacak yer bulmam gerekiyor."

Jihoon tek kaşını kaldırıp merakla baktı. "Ne oldu, evinden mi attılar?"

"Oldu bir şeyler işte. Ailemden para da alamıyorum. Mingyu yurtta kalabileceğimi söyledi ama boş yatak bulmak zor gibi."

"İlan ver diyeceğim ama..." kırık telefonuma bakıp kendi telefonunu çıkardı. "Üniversitenin sayfalarında ilan verelim bakalım~ yurttan biri çıkarsa seninle iletişime geçsin."

"Çok incesin, teşekkür ederim."

"Ne demek, iyi şanslar."

Jihoon'u orada bırakıp dışarıya çıktım. Belki de birileriyle anlaşıp yeni bir ev tutmalıydım ama kimse dönemin ortasında ev tutmazdı. Belki yine birilerinin yanında kirayı paylaşabilirdim fakat rastgele birinin yanlarına gelmesini isteyeceklerini de sanmıyorum.

Dışarıda Mingyu'yu gördüm, arkadaşının omzunun üzerine kolunu atmış bana doğru yürüyordu. Beni görünce mahcup bir şekilde başımı eğdim, yine Mingyu'ya kalmışım gibi görünüyordu.

"Hey, hyung! Nasılsın? Kalacak bir yer bulabildin mi?"

Elimi enseme attım, "Hala arıyorum. Yurttan çıkan biri olursa iletişime geçmeyi umuyorum." dedim.

"Yurtta mı kalacaksın?"

Bu konuşan Mingyu'nun kolunun altındaki kişiydi. Adını bilmiyordum ama bilgisayar mühendisliği öğrencisi olduğuna emindim.

"Umarım." dedim utangaçça.

"Ben de yurttan çıkışımı yaptıracaktım. Benim yerime geçebilirsin." dedi.

Heyecanla "Olur tabii ki, birlikte gidelim." dedim. Bu sırada Mingyu'ya bakış atmıştım. Arkadaşının çıkacağından haberi var mıydı, bilmiyordum.

"Ben Wonwoo bu arada." Uzattığı elini sıktım, "Joshua."

Daha sonra Wonwoo'yla birlikte yurda gitmiştik. O çıkışını yaptıktan sonra ben de onun yerine kayıt yaptırabilmiştim. Daha sonra anahtarı alıp Mingyu'daki eşyalarımı almak için gitmiştim. Bu sırada yanımda eşyalarıyla birlikte Wonwoo da vardı.

"Sen de mi Mingyu'ya gidiyorsun?" diye sordum.

"Evet." diye cevapladı, bunu duyduğumda kafamdaki parçalar yerine oturmaya başlamıştı. Sevgilim diye bahsettiği kişi Wonwoo olmalıydı.

Kaşlarım çatılırken parmağımla işaret ettim. "Siz ikinizin arasında...--"

"Evet, sevgilisiyim."

"BANA NİYE SÖYLEMEDİ?!"

"Hyung, sakin ol. Neden bu kadar gerginsin?"

Mingyu'nun evinin önünde bağırdığımda kapıyı açıp bu soruyu sormuştu. Kafalarımız Mingyu'ya çevrildi. Ardından yakasına yapışıp sinirle aynı şeyi tekrar ettim.

"Neden bana söylemedin?!!"

"Ah... Sevgilimin kim olduğunu mu...? İkimiz de erkeğiz, bu yüzden garip bulacağını düşündüm."

"Hayır, sevgilinin yurttan çıkacağını söyleyebilirdin! Sabaha kadar uyuyamadım ben!"

Mingyu çekingence ellerini sakinleşmem için salladı, "Üzgünüm, hyung. Ev tutacağını düşündüğüm için--"

Sözünü kesip eşyalarımı aldığım gibi dışarı çıktım. Önce beni bir haşere gibi istemeyip üstüne yer açıldığını bile söylemediği için acayip kırılmıştım. Sanırım eski ev arkadaşlarımdan sonra Mingyu, güvenmemem gereken dördüncü kişi olmuştu.

Orta boyuttaki valizimi çekerken telefonum çalıyordu. Fakat kırık ekranı yüzünden hiçbir şey göremiyordum. Açmayı es geçip yurdun yolunu tutmaya devam ettim. Bu işimden sonra bir de telefon meselesi çıkmıştı.

317 numaralı oda.

Odanın önüne geldiğimde kapıdan içeri girdim. İçerisi beklediğim gibi sıradandı. İki ayrı yatak ve iki ayrı çalışma masası... Yaşanabilirdi. Ayrıca bir banyosu bile mevcuttu. Bu beni daha da mutlu etmişti.

Eşyalarımı bir köşeye bırakıp boş çalışma masasının önündeki yatağa oturdum. Sabahki "Sarışın"ın düşürdüğü iki kağıda baktım. Aceleyle yazılmış ama okunabilir yazıları vardı, oldukça da güzeldi.

Yatağa uzanıp kağıtları okumaya başladım. Bir tür senaryoydu ama belli ki bunların devamı da vardı. Belki de şu an her yerde bu kağıtları arıyordu.

"Yoon Jeonghan mı?" Kağıtlardan birinin üzerinde bu isim yazıyordu. "Demek adın Yoon Jeonghan." Onu bulmam böylece daha kolay olacaktı.

Kağıtları yatağımın üzerinde bırakıp banyoya girmek üzere üzerimdeki sweatshirtü çıkardım. Böylece oda arkadaşımı beklememiş olurdum. Banyoya girecekken diğer çalışma masasına ilişti gözlerim. Masanın üzeri dağınıktı. Kağıtlar, defterler ve kalemler masanın her yerine saçılmıştı.

"Oda arkadaşım oldukça dağınık birine benziyor."

Masanın üzerindeki kağıtlara bakarken yazım tarzı çok tanıdık geliyordu. Hemen kendi yatağımın üzerine bıraktığım kağıtları alıp karşılaştırdım. Yazım tarzı masadakilerle aynıydı. Eğer bu odadaki kişi bana çarpıp kaçan Yoon Jeonghan ise çok şanslıydım. Onu aramama gerek kalmayacaktı çünkü.

Dudaklarımı açmadan alayla gülümsedim. "Benden bu kez kaçamayacaksın Yoon Jeonghan."

.°•
Selamlarr, kısa tutuyorum bölümleri ama sizin nasıl bulduğunuzu çok merak ediyorum. Akıcı olmaması korkutuyor beni. Umarım sıkılmıyorsunuzdur :)

Aptal Sarışın | JihanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin