9. bölüm

8.3K 467 82
                                    

Sert öpücükleri boynuma indiğinde, aldığım zevkten kontrolsüzce inliyordum ve Oktay bunu gram umursamıyordu. Beni engellemeyi bırak, daha çok inlememi ister gibi hassas bölgelerime özellikle özen gösteriyordu.

Elini penye şortuma atıp bir saniye beklemeden çıkartıp attı, sertliğimi kavrayan parmaklarıyla derin bir nefes aldım. Elleri alev gibiydi ve şimdiden gelmek üzereydim.

Diğer eli kalçamı yoğuruyordu, deliğimi bulan parmaklarıyla yüksek bir inleme bıraktım odaya. Geri çekilip gözlerime gülümseyerek baktığında onu kendime çekip ellerimi bedeninde gezdirdim. Tenimiz arasındaki kontrast içimi bir hoş ediyordu.

Deliğimdeki parmağını ittiğinde kasıldım, böyle canım acırdı. Sırıtıp parmağını yaladı ve tekrar itti. Bu sefer içime girse de yine de acıtmıştı.

"Krem yok mu?" Buruşan suratımla acı çektiğimi fark ettiği gibi bunu sormuştu.

"Çekmecede jel var." Tek kaşı kalksa da gülümsüyordu, hoşuna gitmişti almış olmam.

"Kullanmışsın.." sorar tonuyla başımı salladım. Aldığım gün kullanmıştım, minik dildomla vakit geçirmiştim biraz.

"Öyle yaptım. Yavaş ol tamam mı, ilk seferim." Dudağını ısırıp jeli eline sıktı, önce parmağıyla yayıp tek hamlede içime soktu.

Yanma geçsin diye bile beklememişti, ağzımdan bir küfür fırladı. Uzanıp dudağıma sertçe yapıştı ve morartacak gibi emdi.

İkinci parmağını da soktuğunda nefesim kesildi, zevk ve acı aynı anda hissediliyordu. Bedenim hafifçe kasıldı, zevk suyum akıyordu ve bu beni daha da hassaslaştırıyordu.

"Gir artık, hadi." Alışmama rağmen hala hızla parmakladığı için elini tuttum.

"Giriyorum bak, acırsa söyle." Sözlerinin, sertliğinin aksine yavaşça içime girdi, bir süre durup hareket ettiğinde ağzım aralandı.

Dildomu çöpe atmak istiyordum şu an, bir boka yaramıyormuş. Böyle bir zevk yoktu, dokunduğu nokta beni göklere çıkarıp çıkarıp hızla yere indiriyordu.

Kollarımı iki yanıma bıraktım, zevkten uyuşmuştum sanki. Gözlerim doluyordu, bacaklarımı omzuna çekip sert öpücükler konduruyordu.

"Oktay, Oktay..." gözlerime bakıp gülümsedi.

"Söyle yavrum.." sesi bile gelmeme yeterdi ama daha fazlasını istiyordum.

"Daha hızlı, sert olabilirsin. Lütfen..." dişlerini sıkıp kalçamı kendine çekti.

"Sen adamı delirtirsin, aklımı aldın şerefsizim. Yok böyle bir güzellik, seni var ya uyutana yazıklar olsun." İçime giriş çıkışları hızlanırken sesim yine yükselmeye başladı.

"İnle yavrum, bağır, çığlık at. Kimin sevdası olduğunu duysunlar..." kendini resmen içime köklerken, ağzımdan çığlık gibi çıkan ismiyle sona ulaştım.

Bir kaç sert vuruş sonunda o da benim ismimle inleyerek içimi doldurdu. Sıcaklığını hissetmek beni deli etmişti, bunu nasıl daha önce yaşamamıştım ben..

Belki de onunla yaşamam gerekiyordu bu duyguları, belki de sadece onunla yaşayınca bu kadar güzeldi. Dokunuşları, kokusu herşeyi benim için yapılmış gibiydi.

Bu adam yokuşun dibindeki bir vahaydı ve bende ona doğru paldır küldür yuvarlanıyor gibiydim...

Kalbim sonunda sakinleşmeye başlarken boynumda nefesini hissettim. Delirten öpücüklerini tekrar tekrar tenime kondururken, elleri belimi bulmuştu.

"Bundan sonra seninim, kim ne derse desin, ne duyarsan duy gönlüne bulut sokma. Bana güven, ben bir tek seninim." Dudaklarımı ısırıp kafamı salladım, boynumu yine tekrar tekrar öpüyordu.

"Oktay?" Sorar sesimle boynumu öpmeye ara verdi. Muzipçe gülerek hala boynumda olan zinciri kaldırıp sordum.

"Şimdi bu benim yüz görümlüğüm mü oldu?" Keyifli, gür bir kahkaha attı ve alnıma büyük bir öpücük kondurdu.

"Yok yavrum, o aile yadigârı. Ben alayım sana istediğin yüz görümlüğünü." Hala gülüyordu bana, bende gülmeye başladım haliyle.

"Birde yüzük alayım, millet yanaşmasın yavruma. Kurban olduğum, deli gibi olurum kıskanınca, bil yani." Güldüm sözlerine.

"Sen de takacak mısın yüzük?" Dudakları kıvrıldı ve başını salladı. İçim mutlulukla dolmuştu.

"Benim de başım bağlı artık yavrum, bir senin mi etrafında millet olmasın. Benim de etrafımda kimse dolanmasın ki yavrumun gönlü bulutlanmasın." Burnunu boynuma sokup kokumu içine çekerken bacağıma sürtünen sertlik dikkatimi çekti.

"Oktay?" Dedim soran bir tonda, tek kaşını kaldırıp doğruldu ve bacağımın birini omzuna atıp öpmeye başladı.

"Oktay'ın mis kokulusu, kurban olduğum benim." Tatlı sözlerine kanmıştım ki içime kayan sertlikle nefesim kesildi.

"Yavaş..." ayak bileğimi öpüp kendini geri çekti ve yavaşça geri itti.

"Önce yavaş diyorsun, sonra hızlı diyorsun yavrum..." gülümseyip dudaklarımı ısırdım.

"Ama hayır demiyorum." Kafasını iki yana sallayıp güldü ve gün doğana kadar kendini bende kaybetti.

Adana Kekosu Where stories live. Discover now