31. bölüm

2.7K 283 47
                                    

Oktay ve ben eski halimizde gibi görünsek bile eskisi gibi değildik, bana kırgın olduğu belliydi. Ben de her uyandığımda onu arar haldeydim, sanki yine gidecekmiş gibi hissediyordum. İçimde bir ağırlık vardı, o günden sonra beni öpmemişti bile.

Sadece sarılıp saçlarımı ve alnımı öpüyordu. Duşa yalnız giriyor ve kapıyı her zaman kilitliyordu, ilk başta çok bozulmuştum ama şimdi hak veriyordum.

Bugün iznimin son günüydü, yarın işe geri dönüyordum ve bok gibi hissediyordum. Kahvaltı yapamıyor, ancak akşam bir iki lokma yiyordum.

En az dört kilo vermiştim, karnım içine kaçmıştı. Ağlama olayı durmuştu ama şimdi de kusuyordum ve bu daha kötüydü. Dizlerim bile titriyordu kusunca, başımın ağrısı ise sabitti. Bir yere gitmeden sürekli oradaydı.

Kendimi zorlayıp biraz peynir ve salatalık yedim, bol bol su içtim. Başka bir şey geçmiyordu boğazımdan, canım da istemiyordu zaten.

Kapı açıldığında hızla yanıma gelen Oktay'ı gördüm, beni tutup kucakladı. Bacaklarımı beline sararken yine gözlerim dolmuştu ama bu sefer mutluluktandı. Kokusunu doyasıya içime çektim, mis gibi Oktay kokuyordu. Ne rakı ne başka bir şey, sadece kendi kokusu vardı.

"Daha fazla dayanamıyorum yavrum, sana ancak bu kadar kızgın kalabiliyorum işte. Bu bile çok, zor dayandım..." dudaklarıma kapanıp öpmeye başladığında göz yaşlarım dudaklarımızın arasında yitip gitti.

"Oktay'ım, aşkım, herşeyim." Boynuna derin ve ıslak öpücükler konduruyordum, o da öyle. Kalbimde yer eden tüm ağırlıklar bir bir atılıyordu sanki her öpücükte.

Yüzümde buruk bir gülümsemeyle Oktay'ın gözlerine baktım ve dudaklarına geri uzandım. İleri gitmeden, birbirimize doymak ister gibi saatlerce öpüşüp koklaştık. Koltukta sevdiğimin kucağında, öpüş koklaş durmak tüm ruh halimi düzeltmişti.

"Seni seviyorum, çok aşığım sana. Evimsin sen benim, yuvamsın." Bana çapkın bir bakış atıp yanağımı ısırdı.

"Hele hele, dillere bak. Arada küssem mi sana böyle, he yavrum?" Dudağımı büküp yüzümü astım.

"Sakın, bak ağlamamak için zor tutuyorum kendimi aşkım. Sakın diyorum, sen bana küsünce içimde bir şeyler ölüyor resmen." Beni üst üste öpüp derin bir nefesle göğsüne bastırdı.

"Sen ağladıkça, duracak sandım anasını sattığımın kalbi. Taş oldu böğrümde, atmayı bırakacak sandım." Beni iyice sarıp şakaklarımı öptü bol bol.

Elleri durmadan sırtımı okşuyordu. Hasret kalmış gibi kokusunu içime çekiyordum bol bol, ciğerime kadar işlesin istiyordum. Beni koltuğa yatırıp üstüme çıktı, kafası boynuma girdi aynı anda.

"Ulan eniştemi anlıyorum ha, insan sevdiğinin kokusunu hep yanında istiyormuş demek ki. Öldüm kokuna hasretimden, ne hesap yapabildim, ne yemek yiyebildim. Salak ettin beni..."

Cilveyle kollarımı boynuna doladım, alnını, burnunu yanaklarını, çenesini, şakaklarını, göz kapaklarını doya doya öptüm. Tüm o depresyon hissi dağılmıştı toz bulutu gibi, şuan saf bir mutluluk vardı sadece.

"Boynumdan öpsene.." gülerek dudaklarını boynuma bastırdı, kokumu içine çekiyordu o da. Bacaklarımın arasına girdiğinde heyecanlandım birden, sanki ilk kez sevişiyor gibi hissetmiştim.

Kulağımın altını öpüp burnunu sürttü, derin bir nefes çektim içime. Saç diplerimde gezdiriyordu burnunu, dudaklarını ara ara saçlarıma bastırıyordu. Kedi gibi sürtünesim geliyordu şuan, miyavla dese neden bile sormazdım.

"Yavrum..." sorar tonuyla gözlerimi açtım, tişörtümü sıyırmış çıplak karnıma kaşları çatık bakıyordu.

Bir hafta demeden kurumuştum resmen, su ve bir iki lokma harici girmemişti ağzıma. Normaldi yani, ağlamak harici bir şey yapamamıştım.

Kafamı boynuna soktum, beni kendinden koparıp geri yatırdı koltuğa. Kaşları hala çatık duruyordu, elini içine çöken karnımda gezdirip sinirli bir nefes çekti içine.

"Yemiyor musun, bu ne hal?" Tişörtümü örtüp düşen modumla kafamı başka yöne çevirdim.

"Yiyemedim, geçmedi boğazımdan." Beni kucaklayıp sımsıkı sardı kollarıyla, alnını alnıma yasladı.

"Sen adamı deli edersin, gidelim mekana da karnımızı doyuralım. Süzülüp kuruyacan, et olsun azıcık et." Vücudumda tek etli kalan bölüme, kalçama bir şaplak atıp ayağa dikti beni.

Beraber ve elele mekana girdik, yine tüm gözler bizi bulurken Oktay o gün yanıma yolladığı garsonu çağırıp masayı hazırlamalarını söyledi. Kolunun altında, gecenin sonuna kadar hiç bıkmadan kokusunu soludum.

Adana Kekosu Where stories live. Discover now