Elimdeki annemin turşu için aldığı ama benim içini toprakla doldurduğum kavanozu masaya koyup genişçe oturduktan sonra etrafa bakındım. Görünüşe göre hiçbir sıkıntı yoktu. Her şey dört dörtlüktü ve tabi Ömür'ün de burada bir yerlerde olduğunu düşünürsek, keyfime diyecek yoktu.
"Cidden çok düşündün mü bu kostum için?" dedi Berkan ağız eğerek.
Tek kaşımı kaldırıp usulca başımı ona çevirdim. Benim kostümüme laf söylerken kendi kostümünü görmüyor olmalıydı.
"Dinime söven müslüman olsa," dedim omzumun üzerinden ona dik dik bakarak. "Klişelikten öleceksiniz abi hepiniz. Şu ortama bir bakar mısın? Herkes ya zombi ya vampir ya da vendetta anasını satayım. Kendin de ola ola Elm Sokağı kabusu olmuşsun, geçen seneki gibi.."
Şayet öyleydi. Koskoca okulda neredeyse herkes klişeydi ve bu her sene ısrarla devam ediyordu. Ne zombi bitiyordu, ne vampir anasını satayım. Geldiğimden beri farklı en fazla elli kişiyi görmüştüm. Kaldı ki, okulumuzda bu partiye katılan kişi sayısı üç yüz küsurdu. Doğal olarak bu insanı yaralıyordu sonuçta bu partiyi düzenleyen bendim ve insanların bu kadar bayağı olması üzücü bir durumdu.
Ben şuradaki en orijinal insandım ve bununla da gurur duyuyordum.
"Ne yapayım abi, seçenek bol ama cüret edemiyor insan," dedi Berkan gülerek. "Yoksa ben de buraya kocaman bir penis kostümüyle gelmeyi tercih ederdim."
Gözlerimi devirerek başımı salladım. Onunla muhatap olmak yerine bu kocaman spor salonunda Ömür'ü arardım daha iyiydi. Gerçi onun da klişe olmayacağını Marvel karakteri seçmesiyle anlamıştım fakat en az on beş tane Marvel karakteri görmüştüm bu da işimi zorlaştırıyordu çünkü çoğu maskeliydi.
Oturduğum koltuktan doğrultup prenses ve cadı kostümlü kızların arasından geçerek spor salonunun arka girişine doğru yürümeye başladım. İnsanlar fazlasıyla bunaltıcıydı. Hele ki o afrika kabile dansı tarzı hareketlerle pistte oynamaları daha da bunaltıcıydı.
Koridora çıkmak üzereyken ensemde hissettiğim parmaklarla duraksadım. Tepki vermeme vakit tanımadan beni duvara ittirip boğazıma sahte kılıcını tutan bir adet Deadpool'la karşılaşmak çok da hayret verici bir durum değildi.
"Francis nerede?" diye konuştu maskesinin ardından sözde Deadpool.
Kaşlarımı çatarak sesini algılamaya çalıştım ama pek tanıdık değildi, muhtemelen rolüne uyum sağlamaya çalışan bir ergendi. Benim gibi.
Cevap vermediğimi fark ettiğinde kafasını soluna yatırıp müziğin sesini bastırmak adına daha çok bağırdı.
"Maske sesimi mi boğuyor benim?"
Gözlerimi devirip kılıcını ittirdim ve gömleğimin yakalarını düzelttim. Duyduğum garip seslerle güldüğünü düşünerek kaşlarımı çattım istemsizce. Tamam güldük eğlendik, gitsene kardeşim.
Elindeki kılıcı sırtındaki kılıç koyulan şeyin adı ne boksa ona yerleştirip maskesine uzandı. Sorguladığım şey ise neden hala burada dikiliyor ve onun maskesini çıkarmasını bekliyor olduğumdu. Sonuçta siktir olup gitme gibi bir hakkım varken ve bulmam gereken bir sevdiceğim mevcutken bunu yapmam saçmalıktı.
Buna rağmen ısrarla maskenin arkasındakini görmeyi bekliyordum. Şu an bulunduğum ortamda bunu sesli söyleseydim, vasat bir Vendetta cosplayi "Bu maskenin ardında etten fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var ve fikirlere kurşun işlemez." diyerek hayatımı olduğundan daha boktan bir hale getirebilirdi.
Tenk yu may lord, bunu sesli söyletmediğin için!
Önümdeki çakma Deadpool maskeden sonunda kurtulduğunda ağzım muhtemelen yer çekimine en iyi örnek oluşturacak kadar çenemden uzaklaşmıştı. Zira maskenin altından bir uzaylının çıkması bile benim için beklediğim şeylerden biriydi fakat Ömür, beklentimin çok daha fazlasını karşılayarak benimle şu an alay edercesine göz kontağı kuruyordu. Ağzımın açık kalması bir yana, gözlerim adeta çıplak gözle güneşe bakıyormuşum gibi yanmaya başlamıştı.