"Alphan!" diye bağırdı annem zilin çalmasından dört saniye kadar sonra. Elimdeki telefonu kilitleyip son duamı etmeye başladım. "Aşağıya in, evladım."
Yutkunup odadan çıkarken evin üstüne meteor düşme ihtimalinden, olası bir savaş durumuna girebilme ihtimalimize kadar her şeyi hesaplamaya başlamıştım. Herhangi birinin tutması durumunda yaşamaya devam edebileceğimi biliyordum ama bu merdivenlerden aşağıya indikten sonra helvamı pişirmeye başlayabilirlerdi.
Umuyordum ki, fındıklı olurdu helvam çünkü fıstıktan nefret ederdim.
Bütün imanımın şartlarını yerine getirerek merdivenlerden inmek için hareketlendim. İçimden ettiğim duaların haddi hesabı yoktu fakat elden bir şey de gelmiyordu. Bile isteye kendi ayaklarımla giyotine gidiyordum.
Merdivenleri indikçe yükselen adrenalin seviyemle ve elde kalan bütün duaların bitmiş olmasının verdiği hüzünle ne olacaksa olsun diyerek merdivenleri hızlıca indim ve hemen merdivenlerin solunda kalan mutfaktan kafamı uzattım. Annem içerde yemek hazırlıyordu ve babam da yanında ona bir şeyler anlatıyordu. Buradan bakılınca gayet stressiz ve sakin görünüyordu, bu da istemsizce üstüme bir rahatlık çökmesine neden oldu.
Tabii babamın sesimi duyup kapıya dönmesiyle bir anda yok olmuş olsa da bu rahatlama, iki saniye sürmesine rağmen iyi gelmişti.
"Oo, beyimiz teşrif etti," dedi babam tek kaşını kaldırıp ellerini ceplerine sokarak.
"Yemek hazırlıyorum oğlum, var mı istediğin bir şey?" diye sordu annem. Babamın konuşması bittiğinde bana dönerek.
Bir gariplik seziyordum ve bu anormal derecede normal göründü gözüme. İdamından önce mahkuma son dileğini soran o insanı gördüm annemde. Bu da extra korkmama ve yutkunmama sebep oldu. Başımı iki yana sallayarak gayet masum bir şekilde cevapladım annemi.
"Gel," dedi babam bana doğru yürürken. "Annen yemek hazırlayana kadar bir iki el tavla atalım seninle," diye ekledi omzumdan tutmadan önce.
Babamın omzumdaki eli altıma sıçmam için bir neden olurken kendimi zorlayarak salona doğru yürümeye başladım. Kulağımda Berkan'ın sesi selâmı veriyorken yaşadığım hayat da gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu sanki.
Kelime-i şehadet getirmekten dilimi yutmuş olabilirdim ama bu korkuyu daha önce hiçbir zaman tatmamış olduğum için minnettardım da, berbat bir histi çünkü. Her an gerginlikten kusacağımı hissediyordum, korku inanılmaz lanet bir şeydi, o an onu öğrenmiştim.
Babamla karşılıklı tekli koltuklara oturduk. Zaten ikisinin arasındaki sehpanın üzerinde açık olan tavladan bir zar alıp salladı babam. O kadar rahat ve hiçbir şey olmamış gibiydi ki, bu beni daha çok korkutuyor, daha çok tedirgin ediyordu. Bir şekilde patlasa da en azından rahatlasam diye düşünüyordum ama babam beni ipin ucunda bekletmeyi seviyor gibi görünüyordu.
Babamın attığı zar altı geldi. Bileği de kuvvetliydi anasını satayım. Elimi diğer zara uzatıp aldım, ardından ben de salladım ve gelen zar birdi. Bir. İlk elden bok yoluna gidiyor olduğum resmileşmişti.
Babam pis bir gülümseme oturttu dudaklarına, öyle bir yutkundum ki, "gluk" sesi bütün salonda yankılandı sanki. İki zarı da alıp salladıktan sonra gelen altı birle kapı yaptı. Ellerimin titreye titreye zara gittiğini babamın fark etmeme ihtimali yoktu. Ama dediğim gibi hala çaktırmıyor ve oyuna devam ediyordu.
Birkaç el sessizce zar atıp oyuna devam ettikten sonra babam boğazını temizledi.
"Eee, konuşamadık doğru dürüst, ne yaptın partide? Nasıl geçti?" diyerek lak diye konuya daldı.