62

271 19 1
                                    

Ömür: Alp?

Alphan: Efendim?

Ömür: Yüzüne ne oldu?

Alphan: Bir şey olmadı.

Ömür: Ne demek olmadı, kör müyüm ben?

Alphan: Önemli bir şey değil, takma.

Ömür: Kavga mı ettin biriyle?

Alphan: Cıks.

Ömür: Alp delirtme adamı söyle ne olduysa işte.

Alphan: Yav bir şey olmadı, önemi yok. Uzatma.

Ömür: İyi misin?

(Görüldü 09:29)

*

Gözlerimi devirip telefonu kilitlerken hoca girdi sınıfa. Kantinde otururken karşılaşmıştık ve dünkü olaydan sonra yüzümde taht kuran iki yumruğun izlerini illa ki fark etmişti. Beş yüz metre öteden, dudağımdaki iki de bir kanayan yarayla ve elmacık kemiğimdeki yeşillikle, biri görse trafik lambası falan sanardı. Yani Ömür'ün fark etmemesinin imkanı yoktu.

Doğal olarak merakını gidermek için mesaj attığı gerçeği büyük bir umutla açtığım mesaja verdiği cevap beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Tamam, gel kucağıma atla demesini beklemiyordum ama en azından beş gündür uzak olmamız ona yetmiş olmalıydı diye düşünüyordum. Neydi derdi bu kadar anlam veremiyordum.

Bir de iyi misin diye soruyordu. Olmadığımı bildiği halde, nefesimi kestiğini adı gibi bilirken iyi olup olmadığımı sorması sinir etmişti beni. Cevap vermeye gerek bile duymadım bu yüzden.

Berkan yanımda değildi. Ön sıralardan birinde oturmuş hocayla bir münakaşa içine girmişti. Telefonumu cebime sokup sıraya yaslanarak başımı duvara çevirdim ve gözlerimi kapattım. Fizik çekecek halim yoktu şu an, çakma Einstein Musa hocaya hiç tahammül edecek vaziyette değildim. Ben de iki gündür ciddi anlamda yapmadığım bir şeyi yaparak uyudum.

Saçlarımın arasında gezinen parmakları hissettiğimde uykudan sıyrılan bedenim huzursuzdu. Enseme vuran nefesleri hissettiğimde içime bir ürperti yayıldı ve istemsizce gözlerimi açmadan başımı öbür tarafa çevirdim. Uykuya geri dönmeden önce aldığım nefesle ciğerlerime dolan o eşsiz koku kaşlarımı çatarak gözlerimi aralamama sebep oldu.

Ömür, yüzümün sadece birkaç santim ötesinde gülümseyerek bana bakıyordu. Vücudumun rahatladığını ve sonunda aldığım nefeslerin boğucu olmadığını fark ettim. Sonunda, huzura eriyordu ruhum da bedenim de. İçimdeki hissin tarifi yoktu, yüzüme yayılan gülümsemenin izahı yoktu.

"Gece beşik mi salladın?" diye sordu alaylı bir ses tonuyla.

Cevap vermeden gözlerine bakmaya devam ettim. Mahrum kaldığım o gözleri dünyamı aydınlatan en güzel renklerdi. Bakışlarındaki ifade, beni özlediğini söylemesi için sözcük bile gerektirmiyordu. Çok özlemiştim ulan, burnuma değen burnu bile içimi kaynatmaya yetiyordu.

Elini saçlarımdan ayırıp yeşilleşen elmacık kemiğime dokundu usulca. Tüy gibi bir dokunuştu; vücudum en ufak dokunuşunu, temasını hissetmek için yanıp tutuşmasa hissedemeyebilirdim de.

"Canını yakıyorum," dedi bakışları elmacık kemiğimi okşayan parmaklarında gezerken. "Bundan nefret ediyorum."

Yanağımdaki elinin üstüne sardım elimi. Ardından usulca yanağımdan çekip dudaklarıma indirdim ve küçük bir öpücük bıraktım.

"Gitsen de bana geliyorsun," dedim gözlerimi kapatarak. "Bunu seviyorum."

Sıkıntılı bir nefes verdiğinde yüzüme çarptı ılık nefesi. Sigara kokuyordu, yine içmişti. Dudağımın içini ısırdım, sigara içmesinden nefret ediyordum. Özellikle de en iğrenç kokanından ve o kokunun direkt üstüne sinmesinden daha çok nefret ediyordum ama yapma demeye de dilim varmıyordu. Onu bir şeylerle kısıtlamak istemiyordum. Kaldı ki, sigaraydı bu. İstesem de engelleyemezdim çünkü bağımlıydı.

2001 [boyxboy]Where stories live. Discover now