three

59 14 4
                                    

yeonjun onun yumuşak başlayarak çekik bir bitime sahip, kanat şeklindeki gözlerine bakmasaydı soobin, o an rezil olduğunu düşünür ve endişelenmesi gerektiğini hissederdi. "bu bir ikram mı?" yeonjun, soobin'in tuttuğu çikolatalı süt kutusunu işaret ederek sordu.

"eğer hoşuna gittiyse, evet?" soobin, yeonjun ile aynı tonda cevap verdi, etraflarındaki fısıltılar, gerçekleşen diyalog ile daha da çılgına dönmüştü.

yeonjun, soobin'in kendisine uzattığı çikolatalı süt kutusunu aldı ve somurtkan, kalp yapılı dudaklarının giderek samimi bir gülümseme formuna kıvrıldığını gördü. soobin'in herkesi geri gülümsetecek küçük fakat derin gamzeleri belirdi.

"ikramları kabul etmem." yeonjun ifadesizce geri çevirdi, soobin'in düşen gülümsemesini görmeyi bıraktı. "öğretmen, burada olmadığın süre boyunca işlenen ders notlarını sana vermemi rica etti. onları sıranda bulabilirsin, böylece ödeşmiş oluruz." dedi yeonjun, kafasını karıştırdığı oğlanın gözlerine baktı.

"a-ah... evet, elbette. teşekkür ederim." soobin'in kekelediğini görmek, yeonjun'un dudak kenarını hafifçe yukarı kıvırdı. yerinden kalktı, elindeki tepsi ile soobin'in yanından geçti ve mırıldandı. "sevimli."

kafeteryada bölükler hâlinde olan kalabalık grupların tüm dikkati bu iki oğlanın üzerindeydi. yeonjun'un kafeteryadan ayrılması ile dağıldılar ve sanki tüm uğultuyu yaratan onlar değilmiş gibi davranmaya başladılar. herkes, yeonjun'un suratında oluşan ufak gülümsemeye tanık olmuştu ve okul medyasında yeterince ses getirecek türden bir olaydı. "o kadar da zor değildi." soobin kendi kendine homurdandı, gözlerini devirdi.

şansının yaver gitmesi sayesinde soobin, takım çalışmalarında her zaman yeonjun ve beomgyu ile eşleşti.

bir şekilde,

futbol takımından fen projelerine kadar bunu bir şekilde birlikte yapmak zorundaydılar.

kader, şans gibi her zaman yaver gitmezdi. bu yüzden yeonjun, kendisi için yeni bir kader yarattı. kader onun istediği gibi gidecekti, gitmeliydi. belki de bu yüzden soobin akademik amaçlı ona tutunmak zorundaydı ve yeonjun, onun arkadaşlığından keyif alıyordu. eğitim amaçlı olmaktan soobin'in ev öğretmeni olmaya kadar bu durum hızla arttı.

etraflarındaki herkes, yeonjun'un neden soobin'i kabul etmeye karar verdiğine dair bir sürü teori üretmek ile meşguldü. bazıları saçma söylentilerdi, bazıları ise sadece çikolatalı süte dayanıyordu. yeonjun'un sinir bozucu insanları umursamadığı gibi, soobin de umursamadı. tabii ki yeonjun asla kendini ifade edemiyordu, pek konuştuğu da söylenemezdi. soobin'i tanımak istemedi çünkü soobin, kendisinden beklenmediği hâlde bunu her zaman kendi başına yapıyor, kişiliğini açıkça ifşa edebiliyordu. yani yeonjun'un, onu özellikle tanıması için çaba harcamasına gerek yoktu.

bu sayede soobin'in, kendi gizemli iç dünyasına yaklaşmasına izin verdi. fakat üzerinde bir etki bırakmasına asla izin vermedi, kendini tamamiyle ona açmasına ve ona bağlanmasına imkan yoktu. bu sebepten ötürü soobin, onu hiçbir zaman tam anlamıyla tanıyamadı. ama en azından, diğerlerinin onu anladığından daha çok anladı.

ya da...

yeonjun'un anlamasına izin verdiği kadar anladı.

aralarında olmaya devam eden tüm etkileşimler ile geçen iki yıl ardından soobin, artık bu duruma daha fazla katlanamıyordu.

yeonjun'un irislerinde gördüğü o saf boşluk, görmezden gelemeyeceği kadar onu rahatsız ediyordu.

sociopath, yeonbinWhere stories live. Discover now