nine

70 11 6
                                    

soobin'in tüm çabasını saf bir özveriyle resmine harcadığı sıradan bir gün daha. parmaklarının; şekilleri, renkleri, tonu, çizgileri ve dokusu üzerinde nasıl mükemmel göründüğünü, başparmağı ile işaret parmağı arasında yer edinmiş fırçanın resme anlam katarken nasıl hareket ettiğini izledi.

yeryüzünde onun zihinsel yorgunluğunu hafifletebilecek tek güzel şey, akıllara durgunluk veren sanatlar yaratmak, yaratıcı zihnini harekete geçirmek idi. sanatı onun tasdiğidir ancak resimlerinin çoğu onun acısını anlatır. peki acısı da onun tasdiklediği bir şey midir?

yeonjun'u resmetmeden edemiyordu. kendini her an zihinsel huzurunu bozan bir aşka teslim olurken buluyor; ne zaman kavga etseler, ne zaman yeonjun dayanılmaz bir tavır gösterse, ne zaman soobin yanlış bir şey yapmadığı hâlde özür dilemek zorunda kalsa, ilişkileri ne zaman kötüye gitse, soobin kendini yeonjun'un resmini yaparken buluyordu.

acının, sanatı güvenli bir sığınak olarak kullandığını söylüyorlar ve soobin, bununla her şekilde bağlantı kurabiliyordu. aslında kırılganlık, sanat yaratmaya ilham verir çünkü sanat arzudan kaynaklanır ve yeonjun, sonsuzluğun sonuna kadar soobin'in arzusuydu.

tıpkı en sevdiği gözlerin barındırdığı çileden çıkmış öfkeyi nasıl resmettiği gibi, tıpkı soobin'in mutlu olması için yeonjun'un sakladığı gerçek boşluğu göremediğini düşünürken yaptığı sahte gülümseme gibi, tıpkı yeonjun'un her tartışmayı kazandığında gösterdiği kibirli sırıtışı gibi, tıpkı o arzu edilen gözlerindeki takıntı gibi, falan...

sergisindeki sanat eserleri
dışında sanat odası yeonjun ile doluydu.

soobin, sevgilisinin gerçek gülümsemesini o kadar iyi biliyordu ki tebessümünün zorlama olup olmadığını anlamak birkaç saniyesini bile almazdı ancak yeonjun'un gözyaşlarını kesinlikle bilmiyordu, o gözyaşlarının ne zaman sahte olup olmadığını asla anlayamayacaktı.

sevgilinin gerçekliği ile ilgili yaptığı sanat aklının en ücra köşesine dahi sıkışacak ve onu sonsuza dek avlayacaktı. ancak bu kez üzerinde çalıştığı sanat, aşkının sadece zihninde, hayalinde var olan yanını resmetmek ile ilgiliydi.

saf bir yeonjun, melek gibi gülümsüyor. soobin yıllar önce duygularını itiraf ettiğinde gösterdiği türden bir gülümseme değil, soobin en yakın arkadaşını engellediğinde gösterdiği türden bir gülümseme değil, yüzüne oturan sahtekâr bir gülümseme değil veya yapabileceğini bildiği türden herhangi bir gülümseme değildi.

iliklerine dek hissettiği sevgi ve sabır ile resmetmeye devam ederken anılardan oluşan bir iz, onu canlandırmak için kasvetli zihniyle oynamaktan kendini alamadı.

"junnie, ikimizden birinin lanet olası dokuz ay boyunca hamile kalmak istemeyeceğine göre bir evlatlık edinmeye ne dersin? belki on yıl sonra evlendiğimizde, belki de on beş yıl sonra. kim bilir." soobin rastgele sordu, başı diğer oğlanın kucağındaydı ve yeonjun'da diğerinin saçlarını nazikçe okşayıp duruyordu.

"on beş yıl mı? bana uzun bir süre tahammül etmen gerekiyor- hayır, neredeyse tüm hayatın boyunca." dedi mavi saçlı çocuk, sanki hayatında yapılacak en iyi şeymiş gibi soobin'in saçını okşayarak ekledi, "bekle- peki ya bebek??"

"evet, bir bebek." soobin başını kaldırdığında yeonjun'un yüzünün solgunlaştığına tanık oldu, "hayır, bebeklerden nefret ediyorum. neden bir bebek büyütmeye ihtiyacımız olsun ki? o olmaz bin, reddedildi."

"ama onlar çok masum ve güzeller-"

"hayır. tek başına yemek yemesini bilmiyorlar, para da kazanamıyorlar... ağlamak dışında bir sik yapamıyorlar. ulusumuza kesinlikle yük oluyorlar, bence bebekler yasaklanmalı."

sociopath, yeonbinWhere stories live. Discover now