ten

63 11 5
                                    

öğle yemeğini tek başına yedikten sonra iç geçirdi. açıkçası, onu yalnız bırakmayan anksiyetesi ile günlerce evde kalma fikri pek iç açıcı değildi. her zaman her şeyi aşırı düşünme eğilimi vardı: özellikle cebinde bir dinleme cihazı bulduktan ve dairelerini çevrelemiş gizli kameralar yakaladıktan sonra... bütün bunlardan sonra kendisinden sakin kalmayı nasıl bekleyebilirdi?

bunun hakkında yeonjun ile yüzleşmeyi defalarca kez düşünmüştü ancak ya yeonjun onu duyduktan sonra bir yalan uydurursa...? ona nasıl inanırdı?

dinleme cihazı nedeniyle içine derin bir şüphe yerleşmişti ve kendini, kaybettiği bir şeyi arıyormuş gibi yaparak tüm odaları kontrol ederken bulmuştu. açıkçası, gizli kameraları sonradan öğrendiğini belli etmeyecekti.

ne kadar çok düşünürse, bunun üzerine ne kadar çok kafa yorarsa her şeyden o kadar çabuk bunalırdı, biliyordu fakat bunu görmezden gelerek hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı, bunu kendine yapamazdı.

bir bardak su içtikten sonra yemeğine devam edemedi, bütün bunlardan sonra iştahının olması mümkün değildi. ancak şu anda yer aldığı bu sahne de gizli kameraların önündeydi ve gösteriyi devam ettirmesi gerekiyordu. bu yüzden içtiği yudumda boğuluyormuş gibi davrandı, öğürme isteği ve toksisite onu tıkadı. beraberinde gelen bir hıçkırık ile banyoya koştu.

banyoyu iyice araştırdı ve orada herhangi bir kamera bulamayınca rahat bir nefes aldı. kendini hiç olmadığı kadar özgür hissetti ve yanaklarından gözyaşları durmadan akmaya devam ederken, zihinsel çöküşünün yerini almasına izin verdi. yeonjun için bir gözyaşı nehri ve soobin için büyük, şiddetli bir duygusal patlama.

birkaç saat boyunca küçük hıçkırıklar eşliğinde ağladıktan sonra aynaya döndü, kendisine çok aptalca ve dağınık görünen yansımasını izledi. göz yaşları kesildi, titreyen bedeni sakinleşirken şişmiş görünen kırmızı gözlerine baktı. onlarda görebildiği tek şey umutsuzluktan başka bir şey değildi. kahretsin, şimdiden bu denli perişan mıydı? onu nelerin beklediğini bilmiyordu ve göğsünde duyduğu bir iç güdü, güçlü durması gerektiğini söylüyordu. bıkkınlıkla elini saçlarının arasından geçirdi. gün yüzüne doğan şüphe kırıntıları doğmaya devam ettikçe yüzünü buruşturdu.

beni birazcık olsun seviyor mu ki? birlikte geçirdiğimiz bunca yılın onun için hiçbir önemi yok mu? bana hâlâ güvenmemesi benim suçum mu? ne halt yiyor ki böyle amına koyayım? bana bunu neden yapıyor?

birçok farkındalıktan biri ona çarptığında gözleri büyüdü. tüm kalbiyle bütün bunların birer yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu görmek için dua etmeye başladı. her bir parçası, her bir zerresi buna inanmaya henüz hazır değildi.

banyonun kilidini açarak daha önce kurduğu alarm nedeniyle çalmaya başlayan telefonunu bulmak için oyalandı, "ilaç almanın vakti geldi, ha?" kendi kendine mırıldandı, çekmecesini açtı ve tabletlerin süslediği gümüş paketi çıkardı. başını yastığa koymadan önce ağzına attığı hapı yutmuş gibi davrandı, ilerlemekte olan geceyi sabırla beklerken kendini ağır bir battaniyeye sardı.

karanlık, gün ışığına galip gelir gelmez yatağından kalktı ve yeterince tedbirli bir ceket kaptı. evlerinin tüm ışıkları kapalı ve ortamın da yeterince karanlık olduğundan emin olduktan sonra kameralara yakalanmayacağını biliyordu. öylece çıkmak varken neden bu şekilde gizli çıktığına dair hiçbir fikri yoktu fakat içinde hissettiği bir şeyler yeonjun'dan korkuyordu. kendini, hapishaneden kaçan bir mahkum gibi yalnız ve suçlu hissetti. açık havanın ona verdiği temiz oksijeni alır almaz nereye gitmesi gerektiğini biliyordu.

umarım her ne düşünüyorsam yanlıştır.

"gelmişsin. sence de saat çok geç değil mi?"

sociopath, yeonbinWhere stories live. Discover now