twelve

52 9 0
                                    

şiddetli yağmurun sesi, gök gürültüsü ve sessizliğin kaosu, iki kırık ruhun dışında arabayı dolduran etmenlerdi. soobin, arabanın tavanında dans eden yağmur damlalarının uğultusunu dinlemeye devam ederken gözleri, pencerenin ardında geziniyordu.

çoktan sabah olmuştu, ertesi günün ilk saatleriydi ancak parlak güneşin parıltılı ışıkları ortalıkta görünmüyordu; yalnızca büyük şehrin hüznü vardı. yeonjun bedenen araba kullanmak ile meşgulken aklı, komplo kurmak ile daha da meşguldü. soobin'in zihni ise seul'ün inatçı anılarının sürekli olarak aklını kurcalaması ile tükeniyor, enerjisini sömürüyordu.

monoton okul saatlerinin ardından soobin, şemsiyesine çarpan yağmurun yumuşak pıtırtısının tadını çıkarırken otobüs durağına kadar tek başına yürüdü. her ne kadar okul bazen yorucu ve sıkıcı olabilse de, burayı asla bir yuva gibi hissettirmeyen evine tercih ediyordu ve burayı bir kaçış noktası olarak kullanıyordu. okul, kendisini rahat hissedebilmenin tek yoluydu çünkü orada kimse onu ezemez, kimse onu alt edemezdi: en azından ailesi.

eve gitmek, ebeveynlerinin birbirlerini hançer gibi sözlerle bıçakladığını görmek, veya yüzüne rastgele mantıksız bir tokat atıldığına tanık olmak istemiyordu ama günün sonunda eve gitmek dışında başka bir seçeneği yoktu, bu yüzden elinden gelen tek şey biraz daha huzurlu bir vakit geçirmek için dua etmekti. böylece yağmur, onun çaresiz dualarının cevabı olmuştu.

doğrudan otobüs durağına adımlarken gözleri, durağın altında bekleyerek kendini yağmurdan koruyan tanıdık, güzel bir çocuğa dokundu. bu saatlerde burada otobüsü bekleyen yalnızca kendisi olurdu ancak bu sefer başka birini görmek, tuhaf bir şekilde iyi hissettirmişti. bu yüzden adımları durağın altına bastığında ona biraz daha yaklaştı, "bu otobüse mi bineceksin?"

sonra çocuğun kulaklarını tıkayan kulaklıkları fark etti. oğlanın onu duymadığı düşüncesi ile elleri, zihinsel olarak kendi yüzünü avuçladı. utanç verici... ancak şaşırtıcı bir şekilde, oğlan onu duymuştu ve cevap verdi, "hayır."

"o zaman neden burada bekliyorsun?" soobin merakla sordu, bu onların birbirleriyle ikinci karşılaşmalarıydı.

oğlan, soobin'in bakışlarına karşılık verme zahmetine girmedi. irisleri hâlâ, gri bulutların yağmur damlalarını saçtığı kapalı gökyüzüne bakıyordu. üzgün görünüyordu. yağmur damlalarını, sanki ona yakın birinin gözyaşlarını hatırlıyormuş gibi içtenlikle izliyordu. "öylesine." cevap verdi ve soobin, konuşmayı daha fazla ilerletmeden kısa bir ifade ile onayladı.

"buradan geçiyordum," oğlan boğazını temizledi, sebebini paylaşmak için dudaklarını ıslatmıştı. "fakat yağmur bastırdı, o yüzden ben de burada durdum." elleri cebindeydi, bakışlarını yanında dikilen genç adama kaydırırken ekledi. böylece soobin şemsiyesini kapattı, ve onu nazik bir tutumda oğlana doğru uzattı. "benimkini alabilirsin."

"kendin için fazladan şemsiyen var mı?" oğlan sordu.

"hayır," soobin yanıtladı, omuzlarını silkti ve devam etti, "zaten sırılsıklam olmayı planlıyordum." oğlan başta durumu tuhafsasa bile onayladı, ıslanmaktan nefret eden biri olarak teklifi geri çevirmeyecekti, bu nedenle gülümsedi, "teşekkürler soobin." dedi.

"adımı hatırlıyor musun?" soobin şaşkın bir ifadeyle sordu, isminin ağzından çıkması, midesini çoşku dolu bir duygu seli ile burktu.

"evet." oğlan kıkırdadı, "peki ya sen?"

"tabii ki," soobin gülümsedi, "yeonjun." diye adını söyledi. yeonjun yanıt olarak yalnızca başını salladı, memnun olmuş bir ifadesi vardı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 24 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

sociopath, yeonbinWhere stories live. Discover now