eleven

55 9 0
                                    

babasının bunca yıldan sonra, en azından onun ile bağını kestikten sonra arayacağını asla düşünemezdi, özellikle bu saatte. yanlış olan bir şeylerin olduğunu hissedebiliyor, bir şeylerin ters gittiğini sezebiliyordu. ne var ki soobin, bu anlamda hissettiği her durumu isabet ettirme kabiliyetine sahipti ve bu noktadan itibaren yaşanacak her şey, soobin'in bahtsız kaderinin aleyhine oynayacak kadar acımasız olacaktı.

"merhaba, choi soobin ile mi görüşüyorum?"

"evet, efendim. ben choi soobin." soobin kaşlarını çatarak oturduğu pozisyonda kıpırdandı, kulağına tanıdık gelen bu sesin kimliğini çıkarmaya çalıştı ancak başarısız oldu. "siz kimsiniz?" başka birinin sesini duymak, arayanın kimliğini yeniden kontrol etmesine neden oldu.

"ben taehyun. baban..."

hastane kokusu, bitmek bilmeyen merdivenler, tavandaki göz alıcı aydınlatmalar, koridorları dolduran görevliler ve hastalar...

yeonjun'u arabayı park etmesi için hastanenin otoparkında yalnız bıraktıktan sonra binanın içerisine koşan soobin, resepsiyon görevlisine başvurmak için nefes nefese kalırken yeonjun'un varlığını unuttu. taehyun zaten oradaydı, onları kolayca bulabilmesi için resepsiyonda bekliyordu.

araştırma alanından ve cesede dair kalıntılardan bahseden ekipten bir araştırmacı, taehyun'un elini hafifçe kaldırarak ona işaret vermesi ile sustu. soobin'in bir afetten farksız varlığını fark eden genç dedektif, onu fark etmesi için birkaç adım attı.

"babam nerede?" genç adamın göz yaşları parıldadı, dudakları titredi ve çaresizce taehyun'un ellerine sarıldı. "babam nerede, lütfen?" onun çatlayan sesini işitirken ve yalvaran gözlerine bakarken doğru kelimeleri seçmek için genç dedektif çok uğraştı ancak soobin'in onu cevabı vermesi için zorlaması nedeniyle iç geçirdi. "bay choi'nin cansız bedeni morg'da tutuluyor."

gözleri umutsuzca soobin'i arayan yeonjun, adımları onu doğruca resepsiyon yoluna sürüklerken bakışları ikisini yakaladı. "soobin'in babası olduğundan emin misin?" sordu, nefesi hızlıydı ve göz bebekleri telaşın etkisiyle büyümüştü.

"suç mahalinde telefona rastladık, favori kontaklarında numaranın bulunması... seninle iletişime geçmemizi sağladı." derin bir nefes verdikten sonra içinde telefonun bulunduğu plastik bir poşeti ona uzattı, daha sonra adamın taze bir fotoğrafını gösterdi.

adama ait bir telefon ve bir fotoğraf ile gerçekleştirilen onaylama soobin'in yüzüne acı bir şekilde çarptı, kalan tüm umudu yerle bir oldu. "onu görmem lazım." yeonjun sessiz kalarak soobin'in elini korumacı bir tavırla tuttu. taehyun ise, genç adamı teselli edecek kelimeleri seçmek ile meşguldü.

"beni duymuyor musun? bırak onu göreyim!" soobin çılgınca bağırdı, elini yeonjun'un elinden çekti. içi içine sığmıyordu ve patlamanın eşiğinde bir bomba gibiydi. "bedeni ciddi şekilde hasar görmüş durumda..." taehyun bakışlarını kaçırdı, morgdaki bedenin üzerinde tespit edilen zararı anımsamak midesini bulandırdı. "...onu görmemelisin." taehyun yanıtladı.

"ne yapmamalıyım? ne dedin? kendi babamı mı görmemeliyim?!" durduramadığı göz yaşlarını umursamadan bağırdı, koridordaki pek çok insanın ilgisini çekti ancak düşünebildiği tek bir şey vardı. bu durumdan oldukça usanmıştı. "neyden bahsediyorsunuz siz amına koyayım? kendi babamı görmeye iznim yok mu?" taehyun, soobin'in cesetle karşılaşmasına izin vermesi gerektiğinden emin görünmüyordu çünkü bu psikolojisini hiç olmadığı kadar etkileyecek, mental anlamda çöküşünü tetikleyecek türden bir manzara olacaktı. neyse ki yeonjun, dedektifin durumunu anladı ve gitmesini engellemek için soobin'in kolunu yakaladı. sevgilisine fısıldarken dirseklerinden tuttuğu bedeni kendine yaklaştırdı. "bin, sakin ol. onu görmen doğru olmayacaktır."

sociopath, yeonbinWhere stories live. Discover now