dünyanın nüfusu ikiye bölünüyor,

91 8 14
                                    

ilk bölümün sonuna kadar bir isim geçmediğinden, bu açıklamanın gerektiğini düşünerek, Seonghwa'nın bakış açısından yazıldığını söylemek isterim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

ilk bölümün sonuna kadar bir isim geçmediğinden, bu açıklamanın gerektiğini düşünerek, Seonghwa'nın bakış açısından yazıldığını söylemek isterim. İyi okumalar.

Akşam saat sekizde gelen bir tane otobüs vardı. Bu yüzden okuldan her zaman aynı saatte -yedi çeyrekte- ayrılmam gerekiyordu. Durağa yürüyerek gitmem kırk beş dakika; on şarkı; dört bin beş yüz adım sürüyordu. Bunların hesabını neden tuttuğumu bilmiyordum. Sadece o yol boyunca asla değiştirmediğim saatim; asla değiştirmediğim spotify listem ve yine asla değiştirmedim saatimin saydığı adımlarım vardı. Onlar işlerini yaparken ben de bir patron gibi onları takip ediyordum. Fazla adım atınca artı değer sömürüşünü hissediyordum ama yaktığım kalorileri görünce bunu sineye çekebiliyordum.

Kiloma takıntılıydım. Zayıflamaya ya da kilo almaya çalışmıyordum ama haftada bir kilomu ölçerken sabit olduğunu görmek beni rahatlatıyordu. Bir şeylerin değişmesini sevmiyordum.

Rutinden memnundum. Oy verirken bile partiyi asla değiştirmiyordum. Zaten oy verdiğim parti kazanmıyordu. Hatta oy oranı bile her seçimde aynıydı. Bu da beni huzurlu hissettiriyordu. Öte yandan siyasetten pek anlamıyordum, diğer herkesin biraz fikri vardı. Anne ve babamın çok fazla fikri vardı. Sanırım bu yüzden partilerin teşkilatlarına katılıp birer niferleri olmaktan gurur duyuyorlardı. Onlarla aynı partiye oy vermiyordum. Çünkü kazanması olası bir partinin içindelerdi. Düzenin değişmesini sevmediğim için bu beni rahatsız ediyordu. Onların da bunu neden severek yaptıklarını anlıyordum. Sanırım emekli olduktan sonra bir işe yaramak istiyorlardı.

Annem öğretmenliğin son yılı çocukluğumunda bile görmediğim bir efor sergilemişti. Eve geç saatlerde dönüp tüm çocuklarla özenle ilgilenmişti. Neden bunu emekliliğine bir yıl kala yaptığını başlangıçta anlamıyordum ama şimdi her şey mantıklı geliyordu. Bir işe yaramamaktan korkuyordu.

Benim böyle bir korkum var mıydı yok muydu bilmiyorum. Eğer sayılırsa eve giden otobüse geç kalma korkum vardı.

Aslında anneminkine oldukça benziyordu.

Otobüs her zaman boştu. Bu hattı kullanan tek kişi bendim. Evim okula çok uzaktı.

Okulun ilk senesinde bu hattı kullanan benim dışımda birkaç kişi daha vardı. Sanırım ikisi de lise öğrencisiydi. Biri hafifçe tıknaz diğeri ise onun tam tersi bir deri bir kemikti. Tıknaz olanın çok güzel saçları vardı. Buna her zaman şaşırıyordum çünkü saçları reklamlardaki kızlarınki gibi gür ve parıl parıl parlıyordu. Otobüse binen bir kızın sahip olmayacağı bir saçı vardı. Diğerinin saçlarına hiç dikkat etmemiştim ama yeterince kötü ya da üst düzey iyi görünüyor olsaydı dikkat ederdim herhalde. Tıknaz olan her zaman öbürüne bir şeyler anlatırdı. Okuldaki çocuklardan bahsediyordu. Bir tanesinin ona çıkma teklifi etmesinden ve onun reddetmiş olmasından aşırı gururla bahsettiği tam üç otobüs yolcuğunu beraber geçirmişlerdi. Anlaşılana göre ona çıkma teklifi eden çocuk yakışıklıydı ve okulun basketbol takımında oynuyordu. Tıknaz kız neden onu reddettiğini arkadaşına liste liste anlatmaya başlamıştı. Birincisi çocuğun dersleri iyi değilmiş ikincisi çocuk çok fazla eğlenceye gidiyormuş ve etüt derslerinden kaçıyormuş üçüncüsü arkadaş grubundaki kızlardan nefret ediyormuş dördüncüsü birbirleri için yeterince iyi olmazlarmış falan falan.

distant from everythingWhere stories live. Discover now