yarısı sen oluyorsun, yarısı ben,

36 7 20
                                    

kelime yanlışları varsa kör olun ya da o paragrafa nokta falan koyun

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.

kelime yanlışları varsa kör olun ya da o paragrafa nokta falan koyun. iyi okumalar

Onunla bir daha karşılaşmayacağımı bilerek hayatıma eski rutinimde devam ettim. Gerçekten de karşılaşmadım. Söylediğim gibi internette araştırıp başka otobüsleri kullanıyor olmalıydı. Yine de bazen otobüse bindiğimde onu orada görmeyi ya da birkaç durak sonra orada binmesini bekliyordum. Birkaç gün sonra beklemeyi kestim. Eski rutinime geri döndüm. Bok rengi okul binama girdim, derslere girdim, çıktım sonra eve gittim, işe gittim ve sonra yine ve gittim. Üstümü değiştirdim, duş aldım. Kiloma baktım. Değiştiyse bir şeyler yedim değişmediyse koltuğa uzandım reality şovunu izleyerek uyudum. Böyle bir ayı geçirdim ve şubat çoktan geldi.

İşte Jongho ile Yeosang'ı dinlemeye geri döndüm. Arkaplan müziği gibi hissettirmelerine aldırmadım.

"Seonghwa," Biri adımı seslenince kasadan mutfaktaki Jongho ve Yeosang'ı sinsi yılan gibi dikizlemek yerine önüme döndüm.

Hongjoong. Yine üzerinde ne bir mont ne bir ceket vardı. Sadece bu sefer hoodiesi vardı. Onda bir şeyler değişmiş mi diye hızlıca baktım ama bir değişiklik görmedim. Saçına bir bandana takmıştı. Alnının biraz üzerindeydi. Açık kahve saçları bandanasının üzerinden yüzüne dökülüyordu. Baştan aşağı simsiyah giyinmişti. Hırkasının bir omzu düşmüş bir şekildeydi. Uzanıp düzeltmeye karşı olan isteğimi durdurdum.

"Merhaba," diye mırıldandım. "Nasılsın?" Nasıl olduğunu merak ediyor muydum bilmiyordum ama o an en doğru soru bu gibi gelmişti.

"İyiyim teşekkür ederim. Vay canına demek burada çalışıyorsun," Gülümsedi. "Önereceğin bir şeyler var mı?"

Jongho ve Yeosang arkadan öne doğru geldiler. Jongho kahve makinesinin önüne geçti. Yeosang da masaların etrafında dolanıp çöpleri toplamaya başlamadan önce bana ve Hongjoong'a baktı.

"Tatlı ister misin?"

"Olur."

"Brownie fena değil. Yanında americano falan içersen hoş olur."

"Tamam. Öyle olsun. Americano soğuk olsun ama." Hongjoong kartını çıkarırken başımı salladım ve seçeneği soğuğa çevirdim. "İşin ne zaman bitiyor?"

Nedenini sorgulamadan kolumdaki saate bakıp, "Daha bir saatim var." dedim.

"Süper. Beraber dönelim o zaman."

Yaptığım işi durdurup ona baktım. Kartını önündeki tezgaha ritmik bir şekilde vurduğundan olsa gerek, "Tabii, olur." diye sıraladım ve ödemesi için pos cihazını ona uzattım.

"Sen otur. Servisi ben yaparım."

Jongho kahvesini hazırlarken Yeosang yanımıza geldi. "Tanıdığın biri mi?" diye direkt bana sordu.

distant from everythingTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang