6. Cam Kesikleri Ve Kan

24 2 0
                                    

Şu an buradan gitmek istiyordum fakat olduğum yerde kalakalmıştım. Hiçbir şeye gücüm yoktu. Tüm hayal kırıklığım canımı acıtıyor ve dudaklarımı mühürlüyordu. Kendimi bir çıkmazda hissediyordum. Kimsenin gelip, beni kurtaracağı yoktu. Yolumu kaybetmiş ve sessizliğin sancılı ritmiyle kulaklarımı tıkıyordum. İşte, öylece ellerimden kayıp gitmişti umudum. Gördüklerim başımı döndürmüş ve ruhuma içten içe baskı yapıyordu. İçine hapsolduğum et parçasını terk edip özgürlüğüme kavuşmak istiyordum. Ama lanet olsun ki buradaydım ve tüm çıkışlar kapalıydı.

Kulüp benim için durmuştu. Film devam ediyordu. Sahnede iki oyuncu vardı. Bense sadece olan bitene şahit oluyordum. Bu filmde bir aldatan bir de aldatılan yoktu sadece. Bu filmde sevdiği adam için hayallerinden vazgeçen aptal bir kız vardı. Ve bu kız o kadar aptaldı ki o adama gözü kapalı güveniyordu. Hatta size daha kötüsünü söyleyeyim bu aptal kız şu anda iki ucu alevli bir değnek tutuyordu. Ve elleriyle beraber kalbi de yanıyordu. Ne yapacağını bilmiyor, sadece yutkunmayı beceriyordu.

Han, gözlerimin önünde beni aldatıyordu. Gözü öylesine dalmıştı ki yanındaki kıza, onu gördüğümü bile fark etmemişti. Tek yapabildiğim gözümden akıtabildiğim iki damla yaş olmuştu. Nefes aldığımı hissetmiyordum. Başım dönüyor ve ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Olduğum yerde sendelediğim de peşinden geldiğim adama çarpmıştım. Sesler boğuk boğuk geliyordu. Suratlar silüet olarak geçip gidiyordu telaşla. Siyah giyimli adam belimden tuttuğunda yüzüne bakmak aklıma bile gelmemişti. Çünkü yapmam gerekeni biliyordum.

Kendimi toparlamaya çalışarak, Han'a doğru cüretkâr bir bakış attım. Kendime içten içe telkinler vererek sağlam adımlarla oraya doğru ilerledim. Boğazımı temizledim ve son kez yutkundum. Ayaklarımın üzerinde dimdik duruyordum. Kendimden oldukça emindim.

Han'ın yanına geldiğimde kızın saçlarını okşuyor ve kulağına bir şeyler fısıldayıp gülüyordu. Daha doğrusu gülüşüyorlardı. Öyle dalmıştı ki ayağımla bacağına vurup dürttüm. Bilerek topuk kısmıyla vurmuştum. Canının acısıyla küfredip, bana doğru döndüğünde iğrenç bakışları beni buldu. Ne olduğunu anlamamıştı, şaşkın ve tedirgindi. En azından suçluluk duygusu vardı utanmazın.

Yanındaki kızı kendisinden uzaklaştırıp, bana doğru yaklaştı. O, yaklaştıkça ben birkaç adım geri gidiyordum. Yapay bebek bizden önce davranıp konuşmuştu.

"Aşkım bu kadın kim? Ne oluyor?"

Bakışlarımı Han'a sabitlemiştim ve oradan başka hiçbir yere bakmıyordum. Gözlerimde nefret ve acıma vardı. Ondan tiksindiğimi dile getirmesem de gözlerim bu görevi yerine getiriyordu.

Han'a bakmaya devam ederken kızı elimle kenara savurdum ve Han'a acı dolu bir tokat attım. Aslında attığım tokatta çok fazla duygu yüklüydü. En çokta hayal kırıklığı...

İşte konuşacak cesareti bulmuştu. Boynunda fark ettiğim ruj izleriyle aklıma gördüğüm rüya gelmişti. Demek balık baştan kokmuştu da ben anlamamıştım.

"Gece, lütfen konuşalım. Gerçekten göründüğü gibi değil."

Acı dolu gülümsemiştim. Acınacak halde olan bu adama bunu layık görmüştüm. Konuşmuştum ve sesim de duygudan eser yoktu. Soğuk ve buz gibiydi. Gök gibiydi.

"Biliyor musun sana verdiğim emekleri bir köpeğe verseydim ölene kadar bana sadık olurdu. İnsan arada yanılabiliyor işte. Al şu aptal yüzüğünü bir daha sakın yoluma çıkma. !"

Yüzüğü, kızın elinde tuttuğu kokteyl bardağına attığımda arkamı dönüp hızla uzaklaştım. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Esila'yı dans ederken gördüğümde yanına yaklaşıp hiddetle "gidiyoruz!" dedim. Konuşmak için dudaklarını araladığında buna izin vermeyip yineledim. "Gidiyoruz, hem de hemen!".

MÂSİVÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin