14. Tehlikeli Sığınak

18 4 0
                                    

Gözlerim hafif aralandığında, göz kapaklarımda oluşan ağırlık henüz gitmemişti. İçimde bir yangın hiç sönmeden duruyordu sanki. Her seferinde daha da har oluyor, daha da külleniyordu acılar. Tam anlamıyla kayıptım. Kendi içimde, kendi ruhumda, kendi saltanatımda. Ve bilmediğim bir yabancının, bilmediğim evreninde.

Aldığım nefesler yeniden hatırlatırken anıları, ben içi nefret dolu bir dünyada bilmediğim tuzaklara çekiliyordum. Ay, tepeden bana göz kırparken aslında getirdiği felaketleri fısıldıyordu. Güneş, sıcağıyla kavururken içimi, aslında bunun henüz bir başlangıç olduğunu savunuyordu. Ve karanlık... En deli kâbusum, en çekilmez gerçeğim. Her gece üzerime çökerken, beni emanet ettiği şeytanımla baş başa bırakıyor ve bitmek bilmeyen bir lanetle sınıyordu. Tüm dünya küçülüyor, küçüldükçe ben altında eziliyordum. Ve kimsenin bundan haberi olmuyordu. Ruhuma tıslayan saf kötülükler, titizlikle inşa ettiğim hayatımı yıkmak için en derin azabı üzerime boca ediyordu. Ve ben yine şeytanıma sığınıyordum.

Uyandığımda hastanede değildim. Başım çatlıyor ve yüzümün buruşmasına sebep oluyordu. Uzandığım yerde hafifçe doğrulup, etrafı inceledim. Burnuma gelen rutubet kokusu, tam olarak nerede olduğumu açıklıyordu.

Uzandığım yerden kalkmaya çalışırken dengem bozulmuş ve sendelemiştim. Komodinden destek alıp, ayakta durmayı başardım. Perdeler kapalı olduğu içerisi karanlık kalmıştı. Bunu görmezden gelerek ağır adımlarla odadan çıktım. Zaten büyük bir ev olmadığı için çok fazla yürümek zorunda kalmamıştım.

Salona geldiğimde, koltukta sırt üstü uzanan Dean'ı görmemle dün geceye kısa bir yolculuk yaptım. Neredeyse ölmek üzere olduğumu anımsayınca midemdeki safra ağzıma geldi. Gözlerim yeniden korkuyla büyüdü ve kurtarılmanın vermiş olduğu rahatlamayla salona doğru adımlarımı geciktirmedim. Dean'ı ilk defa uyurken görmüştüm. Ne kadar masum göründüğünü söylemem gerekir. Her insan uyurken bastırır gün yüzüne çıkardığı felaketini. Masumiyeti bizlere yeniden hatırlatmak içindi belki de bu yasa. Fakat görünen yanıltıcı olabiliyordu.

Dean Wolf... Büründüğün masumiyetin kırdığı kabuktan çıkardığı saf kötülüğü emin ol biliyorum. Beni kandırmak için vereceğin her savaşta, inandığın tüm doğruları yıkmak için buradayım. Beni mücadele etmem için ittiğin bu karanlıkta, en büyük düşmanın ben olacağım. Ve sakın unutma; sen ateşsen, ben zemheri olarak yakacağım.

Dean'a iyice yaklaşıp, ilk defa gözlerini gözlerime dikmeden incelemeye başladım. Yüzünde birkaç çizik vardı. Şekil değiştirenlerden darbe aldığını görebiliyordum. Üzerinde bir örtü vardı ve tişörtü yoktu. Örtüyü düzeltmeye çalışırken, vücudundaki pençe izlerini görmemle aldığı darbenin geçiştirilemeyecek olması dikkatimi çekti. Diğer izlere şimdi de yenileri eklenmişti. Yara izlerine dokunmam için beni baştan çıkaran bu fikre kapılıp, elimi uzattım. Neredeyse dokunacakken elimi hızla kavrayıp beni saf dışı bıraktı. Korkup geri çekilecekken, tuttuğu elimden destek alıp beni kendisine çekti. Yüzümü, yüzüne yaklaştırırken verdiği nefes suratıma değiyordu. Afallayıp, donakaldığımda kendimi geri çekmek için tüm gücümü kaybetmiş gibiydim. Bana nefret dolu bakarken, gözlerindeki koyuluğa dikkat kesildim. Dudaklarını aralayıp fısıldadığında, yürekleri donduracak kadar sert bir tınıya büründü bu bozuk pusula.

"Bunu bir daha tekrarlayacak olursan, kurtarılacak bir canın olmaz."

Yutkundum. Gerçekten ne kadar kötü olabileceğini düşünüyordum. Neden benden bu kadar nefret ettiğini.

Elimi ellerinden kurtarıp, hızla kendimi geri çektiğimde kendime gelmiş ve bu adama pabuç bırakmayacaktım. O, uzandığı kanepeden kalkarken ben de konuşmaya başladım.

MÂSİVÂDonde viven las historias. Descúbrelo ahora