six.

20 4 109
                                    

Restoranda bakışlarımı gezdirip tanıdık yüzü aramaya çalışırken kahkahalar ve sohbetlerle süslenmiş masaların arasından geçtim. Kalın tabanlı siyah ayakkabım zeminde tok seslerin izlerini bırakırken beyaz örtülerin büyük bir özenle serildiği, mumların sönük ışıkları altında kalan masalarda onu aradım. Konuşmamız gereken şeyler olduğunu söyleyen bir mesaj atıp bu restoranın konumunu atan kişiyi.

En köşedeki masalardan birinde bulabildiğimde bir süre yanına adımlamak için bekledim. Siyah ceketini sandalyesine katlama izlerini bile görebileceğim kadar düzgün bir şekilde bırakmıştı. Sert kahverengi bakışları servis için bekleyen gümüş desenli tabaklardaydı. İçindeki suyun soğuk olduğunu belli eden buğulanma, parmakları arasında tuttuğu bardağın her yerini sarmıştı. Bakışları önündeki tabaklardan usulca kalkıp beni bulduğunda suçüstü yakalanmışım gibi bir his kapladı içimi. Bunu ona fark ettirmeden zaten ona doğru geliyormuşum gibi adımlarımı masaya yönelttim. Dudaklarında sade bir tebessümle beni izledi.

"Hoşgeldin." dedi yerinden kalkıp sandalyemi benim için çekerken. "Teşekkür ederim." dedim kısık bir sesle, zihnimde beliren farkındalıkla. Bakışlarını onu bulmak için masalarda gezindiren, onu izleyen ve sonrasında o sandalyeye oturanın ben olmadığımı, en azından gerçek ben olmadığımı, uzaktan onu izlediğimi fark ederken anladım. Rüyamdaki Catherine'in sandalyeye sinişini izlerken yanımdan bir garson geçti. Elinde tuttuğu tepsi koluma sertçe çarpsa da hareket bile etmemişti. Panikle, düşeceğini sandığım tepsiye yöneldiğimde tepsinin yerinden bile oynamadığını, garsonun yüzündeki sabit gülümseme ile masalardan birine yöneldiğini gördüm.

Bakışlarım köşedeki masaya yöneldiğinde, onu gördüm. At kuyruğu yapılmış açık tonlardaki kahverengilerine hafif dalgalar vermişti. Kirpiklerini belirgin kılmaktan ve dudaklarına güzel bir kırmızılık katmaktan öteye gitmeyen makyajı, sönük mum ışığında yüzüne sıcak bir his katıyordu. Gergin olduğunu belli eden bir tebessümle karşısındaki adama bakışını izledim. O, bendim. Yüzünün yanlarından nazikçe süzülen perçemlerini kenara çekişini, elini nereye koyacağını bilemez gibi kucağına bırakıp sol elinin baş ve işaret parmağındaki sade tasarımlı eklem yüzükleri ile oynayışını takip etti bakışlarım. Bej rengi pantolonunun üzerine giydiği, omuzlarını açıkta bırakan siyah büstiyerine bakarken kendimi, onu izleyen kendimi, merak ederek bakışlarımı üzerime çevirdim. Bir şey görebilme, varlığıma emin olma umudum, karşılaştığım hiçlikle beraber restoranın kahkahalar ve birbirine karışan cümleler ile kaplanmış havasına karıştı.

Onlara yaklaştım biraz daha. Masadaki üçüncü sandalyeye oturdum. Kahverengilerin sorgular bakışlarını üzerimde hissetmedim. Yeşil gözler de fark etmedi beni. Ben de oturmaya devam ettim. Bordo renkli, gösterişli bir tasarımla sergilenen şamdanın tuttuğu mumlardan yayılan sönük ışığa baktım. Hüzünlü bir tavırla süzülen küçük alevi takip etti gözlerim. Gölgesinin düştüğü beyaz masa örtüsüne, gümüş tasarımlı tabaklara, pahalı bir şarapla doldurulmayı bekleyen parlak kadehlere baktım. Başımı çevirip onlara bakmaktan çekinir gibi, zamanın yavaşlığından kaçmak için uğraşırken.

"Erm-" dedi Catherine, bacağının üstündeki elini yavaşça masaya koyarken. "Konuşmamız gereken şeyler olduğunu söylemiştiniz. Sizi dinliyorum." dediğinde kahverengi bakışlar yumuşadı ve ince dudakların arasından bir kıkırtı döküldü. Neredeyse sevimli bir kıkırtı sunan adama bakakaldım, onlar konuşmaya devam ederken. Kim olduğunu bildiğim, en azından bildiğimi sandığım, adamın dudaklarından bu zamana kadar hiç duymadığım o tınının dökülüşünü şaşkınlıkla takip ettim. Catherine ise bunu yapmadı, dudaklarında ölçülü ama sıcak bir tebessüm belirdi yalnızca.

"Benden çabucak kurtulmak ve onun yanına gitmek istediğini biliyorum." dedi, kahverengi bakışlarındaki yumuşaklığı kaybetmeden. Catherine itiraz eder gibi başını iki yana sallarken yeniden, neredeyse 'babacan' olarak tanımlayabileceğim bir kıkırtı daha döküldü dudaklarından. Bakışlarımı yeşil gözlere çevirdim, bir şaşkınlık görebilme umuduyla. Karşısındaki adamın bu tavırlarına şaşırmayışının, normal karşılayışının altında gerçek bir inanamama duygusu aradım ama yoktu. Catherine için karşısındaki adamın bu sıcak tavırları normaldi. 

right where you left me || H.S.Where stories live. Discover now