4-) İç Hesaplaşmaları

23 9 26
                                    

"İyi geceler değerli zambak okurları, kaybedenler kulübü burası." Diyerek başladım satırlarıma. Şu an okuldaydım ve derste olmamızı umursamadan defterimle konuşuyordum. Defterime yazmıyordum, onunla konuşuyordum çünkü çevremdekilere bağırmama rağmen onlar beni duymamıştı, defterim ise konuşmadan anlıyordu beni.

Kimsenin okumayacağını biliyor olsam da "Zambak okurları" şeklinde başlamıştım yazıma.

Yani aslında belki de bazı şeylere biraz fazla değer veriyordum, fazla önemsiyordum, fazla düşünüyordum, fazla seviyordum, fazla kafaya takıyordum, fazla ilgileniyordum, fazla üzülüyordum...

Altı üstü bir defterdi sonuçta ama alelade yazılmış satırlar yoktu içerisinde. Benim hayatım, düşüncelerim, farklılıklarım, yaşadıklarım... Bir çok şey vardı bu defterde. Benim için önemli ve gizliydi.

"Aşık olmak anlık bir şey. Birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısımaya başladığı, birden tüm yemeklerin çok daha lezzetli olduğu bir an bu. " Çok garip ama karşılıksız olduğunda ve bir şeylerin olmayacağını anladığınızda tam tersiydi.

"Kızım sen ne yapıyorsun?" Diyerek bana yaklaşan hocaya bakıp hızlı bir yalan bulmaya çalıştım.

"Hocam anlattıklarınızı not alıyorum." Gibi bir şey saçmalayıp Zambak'ı kapattım ve hocanın defter olduğunu anlaması için biraz havaya kaldırdım.

"He tamam telefon sandım aşağıda tutunca." Demesiyle gülümseyip Zambak'ı tekrar aşağıya çektim ve kaldığım yerden yazmaya devam ettim.

"İnsan karar vererek aşık olmaz." Karar verebilecek olsam karşılıksız bir aşkın peşinden gitmezdim.

"Sadece bir bakar, olmuş." Ben ondan hoşlandığımı ne zaman anlamıştım bilmiyorum fakat süresi umurumda değildi, düşündüğüm tek şey çok kötü bir durumda olduğumdu.

"Herkese iyi akşamlar diliyoruz değerli zambak okurları, tabii eğer böyle bir şey mümkünse." Değildi.

"Cidden ne yapıyorsun sen?" Diyen sıra arkadaşıma -Deniz'e- baktım ve defterimi biraz daha saklamaya çalıştım. "Sanatımı konuşturuyorum." Dediğimde defterin arka sayfasını çevirip onun önüne bıraktım. "Hadi benim için bir şeyler yaz." Aslında bunu yaparken sadece benim hakkımda ne düşündüğünü merak ediyordum. "Yazayım ama başka yere yazacağım ve şimdi vermeyeceğim."

"Madem yazacaksın buraya yaz işte."

"Hayır ben sana okuman gereken bir anda vermek istiyorum."

"Ya okuman gereken an ne demek? Merak ederim ben." Israrım ve muhabbetimiz hocanın sesiyle bölündü. "Gençler sessiz olalım."

"Hocam saati sordum sadece." Aslında bunu söylememe gerek yoktu fakat ben kendimi açıklama ihtiyacı hissetmiştim.

Hoca "Öyle mi, peki saat kaçmış Denizcim?" dediğinde aslında kendimi açıklayarak ikimizin de durumunu batırdığımı fark ettim. Deniz "Hocam bende tam bilmediğimi söylüyordum." dediğinde sınıfta bir gülüşme olmuştu. Kısıktı fakat hoca da duymuştu. "Kıkırtıyı kesin! Sizde önünüze dönüp dersi dinleyin gençler, bir daha uyarmayacağım."

Bazı hocalar 15 yaşındaki öğrencilere laf etmekten neden keyif alıyordu?

Deniz "Ben bir ara yazarım, verince okursun." dediğinde ısrarımın boşa olduğunu fark ettim ve söylenmeyi bıraktım.

"Aman iyi be." Deyip defteri eski yerine aldım ve yazmaya devam ettim. Hatta bu sefer Deniz de benimle birlikte yazmaya başladı.

"Dün gece aşırı garip bir rüya gördüm, hemen ve unutmadan anlatmak için de seni yanıma aldım. Aslında riskli bir şey yaptığımın farkındayım ama en fazla ne kaybedebilirim ki?

Tamamlanamamış Hayatın Not DefteriWhere stories live. Discover now