2-) Kader Savaşçısı

30 12 31
                                    

İntihardan bir hafta önce

Hayat, yalancı bir masaldı ve bizler bu yalana ortak olmadığımız sürece hayatın bir parçası olamıyorduk. Gerçi kim bu boktan dünyadaki sahte hayatların bir parçası olmak isterdi ki? Galiba ben istemediğim için hayat bana düşmandı. Savaşım kaderimleydi. Her savaşın sonunda illa ki bir kazanan ve kaybeden olacaktı ama ben ikisi de olmayacaktım. Benim kazanışım en büyük kaybım olacaktı, savaşım tek pişmanlığım, göz yaşlarım da en büyük mağlubiyetim...

Hayat, kullanılmış ve bitmiş bir defterin sayfalarını tek tek yırtmak kadar anlamsızdı.

Öyle ki, şu an karşımda mavi ve beyaz kapaklı bir defter vardı ve ben onu değerlendirmek istiyordum. Kütüphanemdeki kitaplardan birisi gibi gözüküyordu muhtemelen de bu yüzden bu defteri hiç fark etmemiştim. Dışı gökyüzünü andıran ve kimse bulmasın diye yıllar önce kitaplarımın arasına koyduğum bu defteri nasıl da unutmuştum?

Defter ilk sayfasındaki acemi çizimi saymazsak boştu. Eskiden hevesle aldığım bir defterdi ve yıllar sonra onu bulmuş olmak sanki eski bir dostumla karşılaşmışım gibi hissettirmişti.

Uzun uzun düşünmeme gerek yoktu, ikinci sayfayı açtım ve ne yazmak istiyorsam onu yazdım. Şu an içimden ne geçiyorsa o olacaktı bu defterde.

"Selam, hatırladın mı beni? Ben nasıl oldu bilmiyorum ama seni kütüphanede unutmuşum. Seni tekrar bulunca çok garip hissettim. Ne yazacağımı veya ne çizeceğimi şu an bilmiyorum fakat içimden ne geliyorsa onu yapacağım, sen beni yargılamazsın.

Fark ettin mi, sürekli 'sen' yazdım, bence senin bir adın olsun böyle deyince bir garip hissettim nedense."

Ve kafamı defterden kaldırıp odamda gezdirmeye başladım. Odamda zambak desenini çokça kullanıyordum. Zarif, asil ve saf gelir çünkü gözüme. Aklıma gelen fikirle hızlı hızlı yazmaya başladım.

"Tamam buldum, senin adın kesinlikle zambak olmalı. Zambak kadar bakması huzur veren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Sevdiğim tek şey falan olabilir hatta. Evet, senin adın zambak bundan sonra.

Zambak, sence insanlardaki bu mutluluk takıntısı neden? Veya neden insanlar mutlulukların ömür boyu sürmesini istiyor? Bence canları sıkılırdı böyle olsaydı. Mesela ben hep üzgünüm -çünkü mutlu olmamı gerektirecek bir şey yok-  ve bundan çok sıkıldım. 

Hayat yaprakları koparılmış bir zambak gibi zaten. Kendi kendine solmasına izin verilmemiş, başkaları tarafından yaprakları koparılmış ve solmaya mahkum edilmiş.

Kader ise nereye gittiğini bilmediğimiz bir otobüse binip rastgele bir yerlere gitmek gibi. Neresi olduğunu bile bilmediğimiz yollarda saatler harcamak yani. Galiba en boş otobüslerden birisine binmişim, ondan bu yalnızlığım. 

Madem kaderimiz önceden belliydi, onun için savaşmaya gerek var mı ki? Yaşayalım işte yaşayacağımız kadarını.

Tabii insanlar benim gibi düşünmediği için hayattan zevk alıyorlar zaten. İnsanların hayalleri, gayeleri ve uğruna savaştıkları kaderleri var; benim ise hiçbir şeyim, kimsem...

Ama sorun değil ki, ben kendi başıma zaten hallediyorum her şeyi. 

İnsanlara ihtiyacım yok, insanlar aptal.

Bazıları kendisi için olmasa bile ailesi için çalışıyordu. Benim ailem paramparçaydı. Ama gerçekten sorun değil, ben kendi başımın çaresine bakarım.

Hatta bazen hayat yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçerken araba çarpmış gibi hissettiriyor. O kadar olmaması gereken şeyler oluyor ki...

Babam acaba beni düşünüyor mudur? Gerçi düşünecek kadar umurunda olsak bırakıp gitmezdi. Gerçekten artık umurumda bile değil, ne yaparsa yapsın.

Bugün okulda ne oldu biliyor musun? Tabii ki bilmiyorsun, benimki de soru işte. Deniz geldi, başka bir kızı çağırdı.. Sonra gitti.

Deniz kim dersen, arkadaş sayılırız ama ben onu çok seviyorum. Karşılıksız yani anlayacağın.

Ama problem yok, zaten çok bağlanmamaya çalışıyorum. Tabii o adı gibi deniz gözleri beni içine çekiyor, boğulasım geliyor.

Her neyse, ben onun arkadaşıyım. O benim arkadaşım değil ama önemli değil. Bunu ona anlatıp arkadaşlığımızı bozamam.

Bugün annemi biraz daha iyi gördüm bu arada, kendisine kahvaltı hazırladı. Açıkçası ben şaşırdım çünkü gün içerisinde yerinden bile kalkmaz o.

Her neyse, kolum ağrıdı ama yazmak o kadar iyi geldi ki...

Resmen birilerine bir şeyleri anlatmayı bekliyormuşum.

 Yarın tekrar yazacağım, görüşürüz. Hatta henüz gitmiyorum, yandaki sayfaya bu sayfanın anlam ve önemini çizeceğim. 

Şimdilik bu kadar yeter, teşekkür ederim."

Pek güzel resim çizemesem de ellerimi biraz ileri geri sallayıp ağrısını attıktan sonra başlarını eğmiş yapraklar çizmeye başladım. Benim çizeceğim çiçeğin bile başı eğik olurdu zaten.

Resmi yapraklarla süsleme ihtiyacı hissettiğim için yeşil bir kalemle zambakların arkasına yapraklar ekledim. Zambaklar ne kadar kendi başına güzel gözükse de yapraklar onların daha öne çıkmasını sağlayacaktı.

 Zambaklar ne kadar kendi başına güzel gözükse de yapraklar onların daha öne çıkmasını sağlayacaktı

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.

(Temsili)

Resimimi bitirdiğim zaman defterin kapağını kapatıp yastığımın altına koydum. Yarın ne olursa olsun tekrar yazacağımı biliyordum. Kendimi rahatlamış hissediyordum, sanki üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Sabah olduğunda bunu misliyle ödememeyi dileyerek uyumaya çalıştım.

Ve gece olup ay yukarı çıktığında, mutsuz insanlardan başka kimse kalmamıştı çünkü uykusuzluk bizim gibilerin umurunda değildi.

*****

Selamlaaar, ikinci bölümümüzün sonuna geldik, bölüm hakkındaki fikirleri buraya alalım.

Ayrıca bölümleri bilerek kısa yazıyorum :)

Buraya kadar geldiğiniz için de teşekkür ederim, oy ve yorumları unutmayalımm

Sıradaki bölümde görüşmek üzere, hoşça kalıınn 💗

Tamamlanamamış Hayatın Not DefteriTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang