0.7

36 12 14
                                    


gidiyoruz.

eve çok uzak değiliz, yine de ne yürümek ne de yürütmek istiyorum. motora oturuyorum ve kaskı ona uzatıyorum. ürkek bakışları beni güldürüyor. "hadi ama, yıllardır motor kullanıyorum."

kaskı kafasına geçiriyor. gelişigüzel. kemeri bile bağlamamış. omuzlarından tutup yanıma çekiyorum ve kemeri sıkıyorum. endişeyle iç çekiyor. "bu kadar iyi dövüşebildiğini bilmiyordum."

"doğrusu," ellerini belimde hissetmemle duraksıyorum. motor hızlandıkça bana daha çok sarılıyor. korkuyor. neredeyse evin önüne geldik. yavaşlıyorum. ellerini biraz daha hissedebilmek istiyorum. "ben de bilmiyordum."

kafamı hafifçe eğerek yumruk şeklindeki minik ellere bakıyorum. "korkulacak bir şey yokmuş, değil mi?"

motoru durdururken belime sarılıyor tekrardan. "bunu- sevdim."

"tekrarlayabiliriz." gözlerim büyüyor. bunu söylemek istememiştim. BUNU SÖYLEMEK İSTEMEMİŞTİM.

"neden tekrarlayalım ki?" boş bakan gözlere bakıp gülüyorum salakça.

"şey yani korktun ya. korkunca çok komik gözüküyorsun, görmen lazım." tepki vermesini bekliyorum. "ondan yani."

tepkisizce merdivenleri adımlamaya başlıyor. peşinden gidiyorum. aslında onu evime falan sokmak istemiyorum. tek odalı, kuzey kutbunda hissettiren evime. yine de gidiyoruz.

"yüzüne pansuman yapalım." banyoya yöneliyorum.

"bence seninkilere yapalım."

"eğer yara yarışı yapıyorsak parktaki adamları getirip onlara yapsak daha yerinde olur gibi." gülüşüyoruz. elimdeki kutuyla önüne oturuyorum. alnına dökülen saçları geri itiyorum. elimden geldiğinden daha fazla nazik olmaya çalışıyorum. evdeyim ve ilk defa soğuğu hissetmiyorum.

gözlerini yüzüm hariç her yerde gezdiriyor. konuşmaya çekindiğini bilerek sözünü kesiyorum. "borcunu ödersin, biliyorum. ama bu sefer borç ödemelik bir durum yok. sen olmasaydın onları alt edemezdim."

"beni kandırma." tentürdiyotu dudağındaki yarasına bastırdığımda bir anlık refleksle kolumu tutuyor. sonra geri indiriyor.

burnunu yavaşça kontrol ediyorum. "acıyor mu?" kafasını sallıyor. kutuyu kapatacakken elime uzanıyor. ona izin veriyorum.

yaptıklarımı tekrarlıyor. patlayan dudağıma merhem sürerken duraksıyor. dudaklarına bakıyorum, bir nefes ötemde. dudaklarının güzelliğini o an fark ediyorum. küçük ve dolgun. kendime geliyorum. "ne işi vardı o adamların seninle?"

dünyaya geri dönmüş gibi bakıyor bana. utanıyor. ne yapmış olabilir ki?

"babamı öldüreceklerdi." sesindeki tiksintiyi hissediyorum. babasını sevmiyor. "kumar borcunu üstlendim ama bunu hangi kahrolası şeye güvenerek yaptım bilmiyorum."

kestirip atıyor. bense kelimeler havuzunda gezinip söylemeye değer bir şeyler arıyorum. tıpkı benim yaptığım gibi burnuma uzandığında gülümsüyoruz. "acımıyor."

"annem yurt dışında ve olaylardan haberi yok."

"parayı ödeyebilir mi?" siktiğimin parası neden her bokun içinde olmak zorundaydı ki?

"boşandılar. babamın sorumluluğunu alması saçma."

"senin alman da saçma."

"en azından oğluyum. yani öyleyim, sanırım."

"baban nerede? neden çalışıp ödemiyor?" diyorum ama sorunun cevabını bulmak zor değil. hâlâ kumarhanede ve umutsuz vaka. bari bir kere kazansaydın şerefsiz.

"seninkiler nerede? neden bu minnacık yerde kalıyorsun?"

"yoklar." söylediğimin yeterli bir cevap olmadını fark ediyorum. "annem öldü, babam da gitti. nerede bilmiyorum."

"bazen olmamaları olmalarından çok daha iyi, inan bana." dediğinde içimde bir şeyler patlıyor. neredeyse uzanıp ona vurasım geliyor.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin