2.6

18 8 23
                                    


yaşlarımı siliyorum. dayanamıyorum. gardım tamamen inmiş durumda. "min jun."

bana bakıyor. ifadesiz. ona sarılıp her şeyi anlatmak istiyorum, minik bedenini sığınağım yapmak istiyorum. tüm bu insanların aksine, o masum.

bana yaklaşıyor. soğuk, çok soğuk duruyor. "rol yapmaktan yorulmak ne demek, biliyor musun?"

anlamsız bakışlar. "istemesen bile yapmak zorunda olmak. daha senin olmamış bir şeyi kaybetmekten korkmak."

ne dediğini anlayamıyorum, ne yaşadığını anlayamıyorum. ne anlatmaya çalışıyor, cidden. "tehdit ediliyordum."

bir anda ilgimi çekmeye başlıyor konuşma, kaşlarımı çatarak bakmaya başlıyorum.

"buna bir son verebilir miyiz?" yaklaşıyor, çok yaklaşıyor. dudakları burnuma sürtüyor, bekliyor. yapmamı istiyor. "çok yoruldum."

kimin onu tehdit ettiğini öğrenmeliyim, biliyorum. pembe saçlı kızı anlatmalıyım, ren için milyonlarca kez özür dilemeliyim.. hepsini siktir ediyorum.

uzanıp tutkuyla öpüyorum onu. elleri saçlarımın içinde geziniyor, hafif hafif okşuyor. ben ise dokunamıyorum, tüm bunlara inat hâlâ parlayan saçlara.

öpüşümüz sertleşiyor, tüm zamanların en iyi öpücüğü bu. hatta ödül almalı, diye düşünüyorum. sahnede, tüm dünyanın önünde bir kez daha öpüşmeliyiz böyle.

o sırada aklıma bir şey geliyor. tüm bunlar, pembe saçlı kız, maçlar, hatta jim. hatta min jun'u tehdit eden adamlar. bir ampul yanıyor. elimi jun'un çenesine koyup durduruyorum.

"bekle beni." elbette beklemiyor. dinlemiyor. kim min jun bu işte. beni takip ediyor.

çok uzaklaşmama gerek falan kalmıyor, hedef tam karşımda. elinde ilkyardım çantası, bana bakıyor. gülümsüyor, sevgiliyiz falan mı sanıyor?

"sana anlatmam gereken şeyler var jia."

matsui renjiro. hayır hayır, japonyalı. yüzünün güzelliğini umursamıyorum, müthiş bir yumruk patlıyor yüzünde. min jun gördüklerine inanamıyor. "ben de öyle düşünmüştüm japonyalı. sadece birazcık geç kaldın."

afallıyor, böyle bir şey beklemiyordu benden. bir kez daha geçirecekken min jun kolumu tutuyor. yine. eskisi gibi. mutluluktan ölmek üzereyim.

"sendin. en başından beri hepsi sendin. beni aptal mı zannettin?"

ağlamıyor bile. ağlayamıyor. "klişe kaçacak. yine de söylemeliyim jia, seni sevdiğim için yaptım. bencillik, biliyorum ama aşk da böyledir zaten. karşıdakini mutlu etmek için aşık olmazsın, aşk tamamen kendin içindir."

karşılığını veriyorum ona, "yaşadığın şeyi aşk sanman gülünç. aşk o küçük kafanın almayacağı bir şekilde iyi bir şey. seni iyileştirmeli. etrafına zarar veren bir canavar hâline getirmemeli. yani. seninkine aşk denmiyor. obsesiflik? psikopatlık belki. o kısmına doktorun karar vermeli. sen-"

min jun elimi tutuyor. "gitmemiz gerek."

japonyalıya bakıyorum, bu burada kalmayacak.

our way out | bxbWhere stories live. Discover now