on dokuz | die mountain dew

83 17 71
                                    





(Go Harin)

Dikiz aynasını düzelterek bulunduğumuz tepede akşam karanlığında Seul manzarasına bakıyorduk. Akşam serinliğinde soğuyan havaya karşılık ben gayet rahattım ancak Jungkook yeni yeni kendine gelebiliyordu. Kollarımı önümde kavuşturmuş beklerken Jungkook arabanın kaputunu kontrol etti ve şoför koltuğuna tekrar gelmek için kapıyı açtı.

Dudağına değdirdiği baş parmağı kanayan ama sonrasından kanaması durmuş noktaya değdiğinde hafifçe sızlandı. "Aish..."

Daha doğrusu patlak dudağına ellerken sızlandı.

"Bu kadar beklemiyordum."

"Neyi?" diye ifadesizce sordum.

Dalga mı geçiyorsun dercesine bana bir bakış attıktan sonra dudaklarını araladı. "Elbette bu kadar haşin olmanı beklemiyordum."

"Beklemiyorsan bu senin aptallığın. Gücüm olmasa benden niye yardım alasın?" Kaşlarımı kaldırıp sormam karşılık derin nefes verdi.

Ona dönüp baktığımda saçlarının alnına düşmüş güzelliğini gördüğümde bir anlık duraksadım. Gerçek olmayacak kadar hol görünüyor ve güzel kokuyordu. Başını hafif yana eğmiş gözleri kısılırken bana haffi güler yüz hafif ciddiyetle bakarken sanırım kendisi ne yaptığının farkında değildi.

"Ben... Ben senin nasıl bir kadın olduğunu biliyorum. Üzgünüm özür dilerim sana yeterince önem gösteremedim ve beni yanlış anladın..." Derin bir nefes aldı. "Şimdi tekrar anlıyorum ki eski sevgilini dövmem için bana ihtiyacın yok ancak özür diliyorum Harin..."

Memnuniyetsizce gözükebileceğim şekilde önüme döndüm. "Önemli değil amacınu biliyordum zaten baştan beri. Ben de sana o yüzden yaklaştım."

"Go Harin'den beklendiği gibi!" Güldü.

"Ee hayat nasıl?"

"Beni döndükten sonra halimi hatrımı ılımlı şekilde sorman beni şaşırtıyor Harin-shii ancak iyi... İyi olmalı yani. Aslında seni kullanıyor gibi gözüksem de buna mecburdum. Şirketimin içinde dönen işler sinirimi bozmaya başlamıştı.

Korumalarımdam hem de yakın korumalarımdan birinin sürekli benim konum bilgimi o tavukçu restoranındakilerle paylaştığını görmüştüm.

O şekilde bir süre takip ede ede, senin o restorandaki şebeke ekipleriyle çatışırken görmüştüm. Onlar çıkınca aynen arkalarından şöyle bağırdın; 'Puştlar! Sanki elinize ne geçecek?! Hele işim bitsin hepinzin g*tüne tekmeyi basmak istiyorum!" diyerek bağırmıştın. Seni de işlerinin içine çekemiyorlardı.

Benim anlamadığım sen bayağı karışık şeylerle uğraşıyorsun galiba... İşin neydi?"

Ona ters bir şekilde bakarak döndüm. "Bu seni ne ilgilendiriyordu bunu hatırlayamadım bak işte?"

Kollarını havaya kaldırdı. "Kızma çapkın kız! Güldü. Ne yapayım öyle sordum işte."

"Gwangju'da işin ne dedim niye peşime takıldın?" Arabayı çalıştırmadan önce yüzündeki maskeyi kontrol etti bana da bir maske ve şapka verdi. Arka koltuktan bir erkek ceketi çıkararak giymemi istedi.

"Al, giy. CCTVde boy boy çıkan fotoğraflarımız Dispatch'e düşsün istemem."

Aldım elinden ve alayla güldüm. "Böyle de tanırlar ki!"

"En azından erkek kıyafetinde birinin gelinim olacağını düşünmezler dedi. Yakalanması zor yoldan gideceğimiz için bu olasılık düşük."

"Peki Calvin Klein main karakteri Jeon Jungkook..." diyerek emniyet kemerimi taktım. Arabaya binme şartı olarak önemli bir şey olduğunu hazır kendisi giderken benim de gelmemi istediğini demişti. Gwangju'da o konumu grup arkadaşı Jung Hoseok'un annesi atmıştı. Bir ara Jungkook da konuşmasında 'omoni~~' demişti.

Onunla gitmeye karar vermiştim. Hem benimle hem onunla alakalı olan Gwangju'daki bir şey... Ne olabilirdi? Üstünü örttüğüm bana hüzün veren mazimden kalan küllerden bana ait ne bulmuş olabilrdi? Belli ki Jungkook için bayağı kıymetli biriydim yoksa idol yüzünü burada harcamak istemezdi.

"Biri bizi kılık değiştirmiş zannedemez mi? Ne bileyim biri idol Jungkook'un kılığına girdi falan diye? Hiç böyle bir oyunla karşılaştın mı?" diye sordum. Dikiz aynasından kontrol ederken kemikleri daha da belirginleşen elleriyle direksiyonu döndürdü ve yolu kontrol etti.

"Önceden olabiliyordu 2022 yılına kadar ancak Kim Jennie sağolsun bu dublör kullanma işinde piyasa olduğundan ve Taehyung hyunga benzer bir kişi tutup ücretini verdiğinden ve dublörü de partisine çağırıp ondan sonra Taehyung hyungu da bir kere çağırmaya kalkınca ret yedi. Ondan sonra herkes bu işe tövbe etti.

Öyle bir oyuncu varken haşa biz kimiz?" diyelim gülümsedi.

"Ow... Sizin işler kritik anlaşılan?" dedim.

Başını salladı. "Dünya'nın ünlü kadın gruplarından birinin üyesi elbette kafayı bize takacak, kime takacak?"

"Etkinlikte de sana yanaşmaya çalıştığını gördüm. CK'de." diyerek üç saniyelik sessizliği bozdum.

"Kıskandın mı?"diye sorarken kaşlarını kaldırdı. "Çok!" diye güldüm.

"Peki Taehyung hyungun ne dedi bu konu hakkında?" diye sordum.

"Sktirsin dedi."

"Peki sen Jungkook?"

Omuzlarını silkti. "Benim umrumda değil yıllardır diken üstündeyim. Liskooku, taekooku, jenkooku, bokkooku otkooku! Saldım ben."dedi.

Güldüm sönükçe ve başımı dikiz aynasına çevirdim.

"Orası kesin..." diye mırıldanırken sisli ve buğulu havada arkadan gelen araçlardan birini fark ettim.

Tanıdık olan o aracı.

Gözlerim keskinleşti ve sertleşti.

Sen.

İşte seni burada bulmayı beklemiyordum.
Hwang Gong.








Merhabalar

Gününüz nasıl

Kitap nasıl

Akışında eğlenceyi mi tercih edersiniz yoksa olaya biraz daha dalalım mı

Buradaki jk ve harin karakteri için ayrı ayrı yorumlarınızı alabilir miyim

Ha bi de bana öpücük?

Vantaem




This Is Why We Can't Nice Have Things ℘ JJKWhere stories live. Discover now