yirmi dört | demons

96 12 22
                                    


(Go Harin)

Bulunduğum yere gelene kadar her harf noktasındaki notalar değişime uğramıştı. Kâh gülümsemişti talih gibi bana, kâh da gülümsemelerin hepsinin yıkım olduğunu göstermişti. Tahmin ettiğimin de ötesinde bir şeyler açığa çıkıyordu. Derin ya da yüzeysel; önceden olup olmadığını bilmediğim için gerçek ya da yalan.

"Seni buna mecbur etmek istemezdim ancak beni Gwangju'ya bırakmayı teklif eden sendin biraz ceremesini çekeceksin artık Jungkook." diyerek göz ucuyla ona baktım.

Kafede oturmuş bir şeyler yiyorduk. Aslında ben bana sadece gelecek bir teslimat için buralara gelmiştim ancak işin buralara geleceğini kim bilebilirdi ki? Ah! Özellikle şu çocuğu öpmek zorunda kalmak!

Ne bokumaysa bir şekilde benzinlikte karşıma çıkan o herif, benim önceki sevgili bozuntusuyla sevgili olmadığımı yine öpmediğimden anlamıştı. Jungkook denen zibidiyi korumak için ise dudağına bir ısırık bırakmak zorunda kalmak?.. Hah... Cidden. Kim bilir nasıl dumura uğramıştı?!

Garson bana bir paket getirdi Jungkook bifteğini yerken. Teşekkür ederek elinden aldım ve ona bir araba anahtarını uzattım. "Seonghan'a teşekkür ettiğimi söylersin..."

"Elbette efendim." Başını hafif eğerek başkasına belli etmeden konuştuğumuz gibi araba anahtarını eline aldı ve çıktı.

Jungkook tam yanındaki rameni ağzına çubukla götürürken çubuğun içinden ramen aktı ve düştü. Onun ağzı ise açık kalmıştı.

"Yuh! Senin buraya kadar getirttiğin araban mı vardı?!"

Göz devirmemeye çalıştım. Ya saftı ya da saf numarası yapıyordu. "Buna rağmen beni kullandın demek ha?"

"Ha, ha. Çok komik." diye göz devirdim bu sefer. "Senin benden istediğin neydi Jungkook?"

Bana bakarken gözleri büyümüştü ancak bu soruyla biraz küçüldü. Ağzını peçeteyle silerken A.R.M.Y. yazısı ellerinde gözüme çarpıyordu. Başımı eğerek ne diyeceğine baktım.

"Şimdi şöyle ki-"

Sustu ve duraksadı.

"Yuh." dedim. "Sus sus hemen sus! Sen benden ne istediğini bilmiyor musun? Buna rağmen peşimde mi dolanıyorsun?"

Duraksaması, susuşu ve çekinceyle bakışı. Bu beden dilini nerde olsa tanırdım ve onun mizacını da az çok bildiğimden gerçekten hayretler içerisindeydim.

"Heheh..." Ensesini kaşıdı ve hafifçe bakışlarını öne eğdi. "Yani var gibi bence vardır."

Elimi yüzüme vurdum. "Şuan bugün benimle karşılaşan herkes artık seni biliyor üstelik senin için bilgi alacaktım. Senin benimle takıldığını civar şirket içindekiler bile biliyordur ve sen cidden Jungkook..." Şakaklarımı ovdum.

Benimle dalga falan geçiyordu değil mi? Kendini nasıl bir belaya soktuğunu biliyor muydu? Hiçbir şey hakkında bilgisi yoktu.

"Kalk." dedim.

"Ne?"

"Kalk dedim be adam kalk!" Eline cüzdanını masada duran araba anahtarını falan verdim ve sırtından itmeye başladım.

"Şuradan çabuk çık git. Hemen!"

Zorlukla konuştu. "İyi de neden?! Yanlış bir şey mi yaptım?"

Çoktan göndermem gerekiyordu zaten bu restorana kadar onu kazasız belasız zor getirmiştim bir de çocuk oyuncağıymış gibi 'neden?' diye soruyordu!

"Jonghyun'un akıbetine mi uğramak istiyorsun Jungkook?" Sorum üzerine adımları çivilendi.

Büyük ihtimalle o yılı hatırladı. Tüm sanatçıların gittiği, BTS dahil olmak üzere tüm camianın yarısı sahte yarısı gerçek duygularla gelen idollerin pazarlamalarının yapıldığı o gün...

"Bu ne demek şimdi?" Kaşlarını çattı ve bana döndü.

"Hemen gitsen iyi olacak demek Jungkook."

"Seni burada bırakamam."

"Neden?"

"Bu idol işlerine neden giriştin bilmiyorum ancak bırakamam işte seni burada!"

"Tehlikede olmamı istemiyorsan benden uzak dur Jeon Jungkook o halde? Düşünüyorsan da. Dediğim gibi sen ihtiyacın olursa bana yaz ben yanıt vereyim."

"Olmaz!" Kolumdan tuttu ve beni hafifçe kendine çekti. Ani hareketi beni şaşırttığı için duraksadım.

"N-neden böyle davranıyorsun?"

"Çünkü sana yakın olmak için çok uğraş verdim. Senin nasıl ki asıl amacın tavukçu restoranı ve bana yardım etmek değilse; benim de asıl amacım senden yardım alıp köşeye çekilmek değildi..."

İşte istediğim niyeti şuanda açık oluyordu. Mutlu olmam gerekiyordu ancak... Neden böyle hissediyordum?

"Ne demek bu?"

"Hesabına attığım 1 milyon tutarındaki parayı hatırlarsın..." Kulağıma eğildi ve etrafı kolaçan etti. "Hadi asıl niyetimizi açık edelim ve bu şirketlere karşı birlikte savaşalım Choi Hara. Yoksa Choi Jin-Ri'nin yani kardeşi Sulli'nin kardeşi mi demeliyim?"

Bulunduğum yere gelene kadar her harf noktasındaki notalar değişime uğramıştı. Kâh gülümsemişti talih gibi bana, kâh da gülümsemelerin hepsinin yıkım olduğunu göstermişti. Tahmin ettiğimin de ötesinde bir şeyler açığa çıkıyordu. Derin ya da yüzeysel; önceden olup olmadığını bilmediğim için gerçek ya da yalan.

Yanılmamıştım.

Gerçekten işe yarar kısımlarda ve duruşlarda kendimi kayıp etmiştim.


Dün bütün gece uyumadım Nil AnkaĞ?

veee nil anka mı diyim yoksa sen mi gercek ismini acıklamak istersin ümmü gülsüm

Anlık olarak üstteki gibiyiz
Bir yere gidiyoruz ama nereyee

Her gün biraz daha şaşırıyorsunuz dimi

Ben de öyle düşünmüştüm

Vantaem

To już koniec opublikowanych części.

⏰ Ostatnio Aktualizowane: Mar 13 ⏰

Dodaj to dzieło do Biblioteki, aby dostawać powiadomienia o nowych częściach!

This Is Why We Can't Nice Have Things ℘ JJKOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz