Acısından tanırsın yarası sen olanı.

3.8K 222 33
                                    

Tarihi yarımada da sıradan bir gece yaşanıyordu. İnsanlar, güzel bir ağustos akşamının rehavetine kapılmış, akşamın keyfini çıkarıyorlardı.

İstanbul'un en kalabalık meydanlarında birinden geçiyordu adam. Yeni Camii'nin gölgesinde oynanırken güvercinler, Mısır Çarşısında'n gelen kokular sarıyordu gökkubbeyi.

İçinin bir yanı avluda oturup insanları izlemek istese de, durmadı. Yürümeliydi adam. İçi daha bir farklı yanıyordu bu akşam. Yaraları sanki ilk günmüş gibi sızlıyordu.

Hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. Harem vapurlarından martılara atılan simitlere takıldı gözü bir ara. Kokusu geldi burnuna susamının. Yine de durmadı.

Gülhane'nin alt tarafından ilerleyerek Sarayburnu'na geldiğinde sakinlemişti biraz ruhu. Parkın içinden geçip sahile ulaştı. Kayalıklara oturup,denizin kokusuna sardı yangınını.

Geçmişi geldi gözünün önüne, sarı saçlarını savura savura geçti bir ahu gözlerinin önünden. Kirpikleri yandı adamın acıdan.

Yanındaki hareketlilikle bakışlarını çevirdi. Kırklı yaşlarda oldukça iyi giyimli bir adam hemen yanıbaşına oturmuştu. Ceketini çıkarıp kravatını da yanına iliştirdiğinde,telaşsız hareketlerle kollarını da sıvadı. Ellerini dizlerine yaslayıp mavi gözlerinin kendi rengine boylamasına izin verdi.

Tam başını çevirecekken diğer tarafındaki hareketliliğe odaklandı. Genç bir çocuk ilişmişti sol yanına.

Yüzünün pürüzsüzlüğüne tezat büyüktü çocuğun ela gözleri. Dertleri saç tellerinden sarkıyordu sanki.

Üç adam yan yana rüzgâra karşı oturdular o gece. Dertlerini fısıldadılar semaya. Yaren oldular birbirlerinin sırlarına...

Yeni bir hikayeyle karşınızdayım efendim.
Masalımız Mansur'un hikayesi bittikten sonra başlayacak.

Bu masalda da beni yalnız bırakmazsınız umarım.

Sevgiler

YÂR'E SELAM DURANLARWhere stories live. Discover now