18. BÖLÜM

699 19 5
                                    

~~~2 ay önce...

"Kendimi özgür hissediyorum" sonsuza kadar bağırdım göklere. Toprağın üzerinde koşarken tenim yumuşak tabaya değiyordu.

Burası benim limanımdı. Kendime fırsat tanıdığım yerdi. Çıplak ayaklarım toprakta, açık bıraktığım sarı bukleli saçlarım omzumda salınıyordu. Tenime değen rüzgar alıyordu bütün sorunlarımı. Bugün ki derdim ise babamın bana hırsız demesiydi.

İnsan hiç kızına güvenmez miydi? Hep aynı şeyler yaşanıyordu. Abim para çalar suçlu ben gözükürdüm. Kardeşim tabak kırar beni gösterirdi suçlu diye. Kimse inanmazdı zaten. Bende alışmıştım bu duruma.

Bir insan yaşarken nasıl nefes alamazdı? Hani sadece ölüler nefes alamazdı. Ben yaşarken bile çok görmüşlerdi nefes almamı.

Kendimi bırakmış koşarken kafamı sert birşeye çarpmamla bağırdım. Çok acımıştı. Elimi alnıma koyarak bastırdım. Hem duvarın burada ne işi vardı? Koskoca tarlada neye çarpmış olabilirim. Kafamı yavaş yavaş kaldırdığımda kızgın siyah gözlerle karşılaştım. Gözlerimiz birbirine kenetliyken aramızdaki mesafe haddinden yakındı. Burnuma bir damla su düştü. Kafamı yere eğdim.

"Ne yapıyorsun burada?" sorusuna cevap veremiyordum. Gözleri ateş saçıyordu. Bir adım geri gitmek istesemde yerime çivilenmiş gibi hareket edemiyordum.

"Sana dedim küçük. Ne yapıyorsun bu topraklarda" haydi yalan söyleme vakti.

"Asıl senin burada ne işin var. Burası babamın yeri. Bende lavantaların sulanmış mı ona bakıyorum" cümlemi bitirmemle kahkayı bastı.

"Küçük yalan söyleme. 1 burası benim toprağım seni buralarda görmeyeyim bir daha" dediği şeyle kaskatı kesildim. Gerçekten kötü rezil oldum. Başımı bile yukarı kakdıramıyorum. Yağmur şiddetini artırırken ıslanmaya başlamıştım. Bundan dolayı vücut hatların belli oluyordu. Şuan yer yarılsada içine girsem keşke.

Kafamı yukarı kaldırdığımda dikkatle gözlerime bakıyordu.

"Ben özür dilerim" geri adım atacakken belimden tutup kendine yasladı. Kaslı vücutlarını hissederken sağlıklı düşünemiyordum.

"Bırak beni." sanki beni algılamıyordu.

"İstesemde bırakmam" dediği sözlerle korkmuştum. Gevşeyen kollarından fırsat bilerek ittim. Kendimi geri çekip hiç düşünmeden buradan uzaklaşmam gerekti. Arkamı geri dönüp eve koştum. Şalımda ağaçta kalmıştı. Bunları umursamamaya çalışarak evin içine girdim. Umarım başıma bela olmazdı.

~~~

Onun hatırlamasına şaşırmıştım. Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Unutur sanmıştım lakin işte hayat umduğun gibi ilerlemez.

"Ben seni o günden beri çok seviyorum." ellerimi tutup önümde diz çöktü.

"Gökçem biliyorum yanlışlarım çok. Beni yanlışlarıma rağmen affedebilir misin?"

"Bence sen doktora görün. İyi değilsin" soğuk sesimle demiştim. İlk defa karşında korkmamıştım.

"Sana sadece bir şey diyeceğim. Bak affetmek zorunda değilsin. Kalbin ne derse ona kabulüm. Ben senin kalbinin atışlarıyla canlandım. Onun kararlarına da saygım var." dediği söz doğruyu söylemek gerekirse içimi hoş etmişti. Hele ki kararı bana bırakması kendimi özgür hissetmeme sebep olmuştu. Lakin kolay kolay yelkenleri suya indirmeyecektim.

"Şuanlık bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." elimi öpüp ayağa kalktı. "Olsun ben senden gelen her şeye razıyım. Şimdi açıkmışsındır restoranda gidelim." kafamı sallayarak onu onayladım. Beraber arabaya bindiğimizde yine sessizlikle restoranda girdik. Kimse yoktu.

"Neden kimse yok?"

"Kapattırdım."

"Niye?"

"Bu akşam özel olduğu için" bitirdiği cümlesiyle garson yanımıza gelmişti.

"Efendim ne alırsınız?"

"Karım ne isterse o. Ne istiyorsun canım. Canın çektiği yemek varsa söyleyebilirsin." sanki mutlu çiftmiş gibi konuşması sinirlendirmişti.

"Mantık alayım "

Yaptığım bu hareketle sinirlendiğini anlamıştım.

"Tabi efendim. Siz neyden alacaksınız?"

"Banada aynısından." dedi gözlerimin içine bakarak. Bilerekten yapmıştım çünkü o mantı sevmiyordu ve tiki vardı. Peki o neden aldı hiç fikrim yok. Garson yanımızdan ayrıldığında Savaş konuşmaya başladı.

"Gökçe sabah ki olaya açıklık getirmek istiyorum."

"Ben anlayacağımı anladım."

"Anlamadın. Bana sormadan dinlemeden kendince uydurdun. Şimdi sadece sus ve beni dinle." susarak ona bakıyordum. Kalbim artık olanları kaldıramıyordu. Diyeceği sözlerden çok korkuyordum.

"Mesaj atan. Takıntılı kız bana. Senin o okudukların sandığın gibi şeyler değil." ne yani. O cesareti ona vermeseydi o kız onları yazmadı ve ben nereden bilicem doğru söylediğini.

"Seni özledim yazıyordu. O zaman bu kız nereden buluyor cesareti."

"Gökçem kız laftan anlamıyor. Kaç defa sert dille uyardım. Delirmiş zaten. Bunun için aramızı bozacak değiliz." gözyaşlarım yanaklarıma süzüldü. Bunu kendisi mi diyordu. Peki bugün bana çektirdiği ceza neyin nesiydi?

"Peki neden ceza verdin? Hiç bir şey yapmamıştım halbuki." bir şey demeden gözlerime baktı. Biliyordu haklı olduğumu. Garson yanımıza geldiğinde kafamı cama çevirdim. Manzarası güzeldi.

Savaşın kısık sesle "afiyet olsun" deyişini duydum. Göz ucuyla baktığımda o da yemiyordu. Ona dönerek bi kaç gündür kafama takıldıklarımı ona durdum.

"Savaş biz neden anlaşamıyoruz. Hiç merak ettin mi?" gözlerime baktı uzun süre. Anladım ki i konuşmayacak devam ettim sözüme.

"Farkettin mi? Sürekli senin isteklerin oluyor. Sen istediğin gibi ilerliyor. Hiç benim isteklerimi sordun mu?"

"Hayatım nisanda fikirlerini sordum ya." ufacık şeyi bile fazla görüyordu beyefendi herhalde.

"Sen benle evlenmek isterken hiç fikirlerimi sordun mu? Ben söyleyeyim hayır. Kocaman bir HAYIR!" sonlara doğru istemsizce sesim yükselmişti. Savaşsa kendini rahat bırakıp içindekilerini döktü.

"Kabul ediyorum. Her şeyi zorla yaptım ama seni sevdiğimden. Kendimi sana karşı değiştirmeye çalışıyorum. Sen bunu görmüyormusun?"

ZOR KAÇIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin