Zayıf Işığın Peşinde

51 4 0
                                    

Bölüm XXXII: Zayıf Işığın Peşinde

"Gizli yaraların, kırılmış umutların ve bulanık gerçeklerin içinde kayboluruz."

.

.

.

Hazar'ın kardeşi için yaptığı bu sakinleştirici çaba, bana ilham vermişti. Herkesin içindeki karanlık yerine Hazar'ın getirdiği ışık yayılıyordu. Hazar'ın tavsiyesine kulak vererek, Armağan ile konuşmaya hazırlanıyordum. Odanın kapısını çaldığımda, içimde bir gerginlik hissediyordum, çünkü Armağan'ın tepkisini öngöremiyordum. Kapıyı açtığımda, Armağan'ın odasında hızlıca dönüp ona baktığını gördü. Armağan'ın yüzündeki ifade, beni biraz rahatlattı. "Girebilir miyim?" dedim, içeri adım atarak.

Armağan hafifçe başını salladı. "Ne istiyorsun?" diye sordu, ses tonunda hala bir miktar endişe vardı.

Samimi bir tonla. "Bir şeyleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor."

Armağan'ın yüzünde bir kararsızlık belirdi, "Tamam, dinliyorum," dedi, hazır bir şekilde.

"Bunu sana nasıl söyleyeceğimi kafamda hep canlandırdım." sesim anlayışlı çıkmasına özen gösterdim.

Armağan'ın yüzündeki öfke ve şaşkınlık ifadesi belirginleşti. "Ne demek istiyorsun? Bana neden bu kadar ani bir şekilde gelip garip garip konuşuyorsun. Sürekli Baha mısın, Berat mısın anlamak için çalışmaktan yoruldum." diye sordu, hala sinirle dolu bir ses tonuyla.

"Ben bile kabul edemiyorken, senden bunu kabullenmeni nasıl beklerim bilmiyorum." 

Kardeşime, ikizimin ölümü ve geçmişteki davranışlarımla ilgili gerçekleri anlattım. Armağan, başlangıçta şaşkınlık içinde dinledi, ancak zamanla anlamaya başladı. Algıladığında gözlerinde yaşlar belirdiğinde, hemen yanına gidip onu kucakladım. Bu anı beklercesine sımsıkı sarıldı.

Armağan'ın omuzlarına sarılırken, o anın içindeki ağırlığı en derinlerimde hissettim. Armağan'ın yüzü, hüzünlü bir ifadeyle omzuma dayanmıştı. Sırtımda, Armağan'ın sessiz çığlıkları gibi bir yük vardı; acıyı, kaybı ve çaresizliği taşıyordu. 

"Özür dilerim abi, oysa omuzlarında ne ağır yük taşıyormuşsun. Daha diğer yarının, yasını tutamadan... Bir de ben sana sırt çevirdim." sesi titriyordu. 

Armağan'ın omzuna hafifçe dokunarak onu rahatlatmaya çalıştım. "Her şey düzelecek diyemem Armağan. Senin yanındayım, yasını istediğin gibi yaşa." dedi, sesim yumuşak ve güven vericiydi.

"Mezarı nerede?" diye sesi titreyerek sordu. "Beraber gider miyiz ziyarete?"

'Sende biliyorsun Berat, ikizin yaşıyor hissediyorsun.' Ne zamandır ortada olmayan sesim kendini gösterdiğinde ikilemi iliklerime kadar hissettim.

Dişlerimi sıktım. "Bedenini asla bulamadık." 

Armağan göz yaşlarını bıraktı. Nefes alış verişleri hızlandı. Armağan'ın çığlıkları, sessizlikle boğuşurken, ona sakinlikle destek oluyordum. "Ziyaret edeceğim bir toprak bile yok..."

Sadece destek oldum. Saçını sevdim ve sırtını sıvazladım. Kısa bir süre sonra hıçkırıklarını kontrol altına almaya başladı. Gözyaşlarının dinmesiyle birlikte, nefes alışverişi sakinleşti. Kardeşimi kollarımın arasından nazikçe uzaklaştırdım ve yüzümde bir tebessümle ona baktım.

"İçinde bulunduğun acı hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım. Senin yanındayım... Bu zamana kadar seni koruduğumu düşünmüştüm... Yanılmışım." dedim.

"Seninle gurur duyuyorum, abi. Ne olursa olsun, sen güçlü bir insansın." dedi, içtenlikle. Armağan'ın gözlerinde hala hüzün vardı, ancak içinde bir parıltı belirmiş gibi görünüyordu.

Koridordan yükselen gürültüyü duyduğumda, hemen kapıya doğru yöneldim. Armağan da benimle hareketlendiğinde onu durdurdum. 

"Burada kal." dedim. "Lütfen." diye ekledim.

Kafasını salladı. Kadir ve Hazar arasındaki gerginliği hissedebiliyordum; endişe dolu bir hisle hızla koridora doğru ilerledim. Sesler yükseldikçe, aralarında bir tartışmanın boyutunun oldukça büyük olduğunu tahmin ediyordum.  Koridorun ortasında, Kadir ve Hazar karşı karşıya gelmişlerdi. 

Koridorda, gerilim dolu bir hava hüküm sürüyordu. Kadir ve Hazar'ın sesleri, aralarındaki gerginliği açığa vuruyordu. Koridorun sonundaki lambaların soluk ışığı, duvarlara yansıyarak ortama huzursuz bir atmosfer katıyordu.

Kadir, yüzünde bir öfke ifadesiyle Hazar'ın karşısına dikilmişti. Gözleri, Hazar'a karşı duyduğu öfkeyi yansıtıyordu. Hazar ise Kadir'in öfkesine sakin bir şekilde karşılık veriyordu, ancak gözlerindeki acımasızlık belirgindi.

İkisi de koridorda dikilmiş, sözlerini sert bir şekilde birbirine fırlatıyorlardı.

"Babamı senden daha fazla hapse tıkmak istiyorum, görmüyor musun, ben onunla aynı değilim! Babam beni tanımlamaz."  Hazar orta yolu bulmaya çalışıyor gibiydi.

"Ama babanın yaptıkları senin üzerinde bir leke olarak kalacak! Seni tanıyanlar hep onun kızı olduğunu bilecek." Kadir acımasızca sözlerini bastıra bastıra söylüyordu.

"Kötü kadın olmamı istiyorsan, kötü kadın olurum. Ve bunda gerçekten iyiyim. İçimdeki canavar ölü değil, uyandırma." Hazar'ın sesi oldukça tehditkârdı.

 "Sen kimsin de bana ders vermeye çalışıyorsun?" Kadir, Hazar'ın kolunu tutup sıkmaya başladı. "Neticede babanın kızısın istesen de bizden biri olamazsın." diye ekledi.

Hazar'ın yüzünde bir mimik dahi oynamıyordu. Sakince diğer eliyle, kolunu tutan Kadir'in parmaklarını kavrayarak kaldırdı. Kolu morarmıştı. Canı yanmasına rağmen tek bir belirti dahi vermemişti. Hazar sessizliğini koruyordu. Gözlerini bir an olsun kaçırmıyordu. Sanki kendini açıklamaktan yorulmuş gibiydi.

"Bir ağaç ne tarafa düşer Hazar?" sesi imalı çıkıyordu. "Yaslandığı yöne değil mi?" 

"Semih... Cem... Melih..."

"Soydemir..." Sesim öyle gür çıkmıştı ki, koridorda yankılandı.

"Bırak bitirsin Berat." Hazar'ın sesi beni durdurmuştu.

"Yaslandıkları yer yanlıştı Hazar. Yaslandıkları yön sendin. Bizimde sonumuz timin gibi olacak."  Kadir'in söylediği son cümle bardağı taşıran son damlaydı. "Niye öldürmedin kendini?" Kadir'in sesi öyle soğuktu ki, tanıyamıyordum.

Hazar'ın gözleri ellerine kaydı. Sonra kafasını kaldırdı. "Sorun değil. Aldığım nefes benim değil." Hazar'ın yüzünde gülümseme oluştu. "Denemediğimi kim söylemiş..."

Arkasını döndü yavaşça koridorda yürümeye başladı. Hazar'ın duruşunda ani bir değişiklik olduğunu fark ettim. Gözlerindeki titreyen ışık, oda atmosferini doldurdu. Kadir'in sert sözleri, Hazar'ın içindeki derin kırılmayı ve kararsızlığa neden olmuştu. Onu böyle görünce içim paramparça oldu, ama ne yapacağımı bilemedim. Kadir'in son kelimeleri, Hazar'ın duygusal dengesini tamamen alt üst etmiş gibiydi. Aniden, Hazar arkasını döndü ve adeta bir rüzgarın etkisiyle birkaç adım geriledi. Sonrasında, bedeniyle birlikte zihninin de çöküşü geldi ve bir anda sendeledi. O anda, tüm oda sessizliğe büründü, sadece nefes alışverişlerimiz duyuluyordu. Hazar'ın düşüşü, aramızdaki gerilimi daha da artırdı. Bir an, tüm hızımla Hazar'ın kafasının yere çarpmaması için harekete geçtim. 

Anlaşmalı KorumaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin