47. Bölüm- Rüya

99 13 8
                                    

Duvarları boş olan odanın her yeri birer birer dolmuştu. Bir duvarda Miray'ın forması üzerinde de tüm takımın imzası vardı. Aynı duvarın diğer yanında Mete'nin arabalarının muntazam şekilde dizili olduğu raflar vardı. Rengarenk arabalar sadece Mete'nin değil iki oğlunun da aklını alıyordu.

Mete'nin babasının hediye ettiği nikahlarında kullandıkları o kalem de o raftaydı. Altındaki dolabın üstüyse bez, krem, ıslak mendil, oyuncak, emzik ve birkaç bebek eşyası vardı. Doğru düzgün gelmedikleri evleri hiç bu kadar kalabalık olmamıştı, bir değil iki bebekleri vardı ve her yerde onlardan izler vardı, silinmesini istemedikleri mükemmel izler.

İki bebekle ilgilenmek zordu, Mete yokken Azra zorlanıyordu o zamanlarda annelerden destek alıyorlardı. Bugünse Mete'nin izin günüydü ve ailecek beraber vakit geçireceklerdi.

Adam uyanmış sırtını yatağın başlığına yaslamış âşık olduğu kadını seyrediyordu. Kendini güzel bulmamasını hep saçma bulmuştu, o kadar güzeldi ki gözünde. Simsiyah düz saçları vardı, kaşları bayrağındaki hilali andırıyordu. Dolgun dudaklarına her baktığında öpememek en büyük işkenceydi onun için. Fiziği de büyüleyiciydi ama yüzü bambaşkaydı. Güzelliğinden ötesini de seviyordu, vatanına olan aşkını seviyordu asla hiçbir şeyden vazgeçmeyişlerini, büyük aşkını seviyordu. Küfretmesini bile seviyordu.

Kendinden çok taviz vermişti Mete için, gururunu ayaklar altına alıp aşkını itiraf etmişti. İçkiyi de sigarayı da bırakmıştı. İki bebekleri olmuştu, uzun zamandır izindeydi ve bu da bir tavizdi ama verdiği en güzel tavizdi.

Mete bunlardan sadece sağlığı için içki sigara olayını istemişti, onun yaptığı hatalar olsa da olduğu gibi kabul etmişti, ulu orta ettiği küfürler için ona kızmıyordu mesela, o kadın öyleydi ve bu kadarına hakkı yoktu.

Her şeyiyle güzeldi Azra, uykusuz kaldığı için halkalanan göz altlarıyla bile. Parmaklarını saç tellerine götürdü yavaşça, biraz daha uyumasını istiyordu dinlenmeliydi artık. Yanında çok fazla olamadığından bebekler sadece ona kalmıştı, yoruluyordu ama yaşadığı en güzel yorulmaydı bu.

Dudaklarını alnına götürdüğünde Azra kıpırdamadı bile, en ufak bir harekete tepki veren mükemmel bir askerdi ama güvenli limanda olduğunu bilip uyuduğundan gönül rahatlığıyla kendisini teslim etmişti. Siyah zülüflerine dokunup yavaşça kalktı yerinden. İlgilenmesi gereken iki bebeği vardı.

Karşılarında duran iki beşiğe doğru gitti, Göktürk aynı adını aldığı amcası gibi uyuyordu derin derin. Orhan'sa gözlerini aralamış etrafa bakınıyordu. Mete'nin yüzündeki gülümseme zaten silinmemişti ama onları görünce daha da büyüdü.

"Gel bakalım aslanım."

Sessizce söylemişti bunu. Beşiğinden çıkartıp kucağına aldı bebeğini. Altını kokladığında temiz olduğunu anladı ve mutfağa doğru ilerledi.

"Babacığım, ne yapıyorsun sen bakalım? Anne çok yorulmuş biraz babayla takıl olur mu aslanım benim."

Alnından öptü sonra dayanamayıp yanağına birkaç öpücüğü peş peşe kondurdu. Bebek gülmeye başladığında onu alıp içine sokası geldi. Çok güzeldi, kokusu, görünüşü, varlığı her şeyiyle çok güzeldi.

"Iııııııııığğğğğ iiiiiiii..." Kendi sesini keşfediyordu, evin içinde bazen böyle bağırıyordu. "Sen babayla mı konuşuyorsun Orhan'ım? Acıktın mı sen?"

"Ğğğğğğğ." Gözleri babasınınkine bakıyordu, göz teması kurmuştu elalarıyla. Saçları annesine benzese de gözlerini babasından almıştı aynı Göktürk gibi. "Cevap da veriyor eşek sıpası."

DEMİR SANCAK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin